Son bir yıldır sosyal medyayı meşgul eden iki akademisyen arasındaki taciz, fon parası peşinde koşma, nepotizm, hakaret, iftira tartışmalarına İsveç mahkemeleri de bir nokta koyamamışa benziyor. Bu durum, Scott Alexander’ın bir yazısını paylaşmayı gerektiriyor. Biraz serbest tarzda bir çeviri oldu, çünkü Türkiye kamuoyunu alakadar etmeyecek çok fazla detaylar barındırıyordu, onları çıkardım. Ancak temel fikre dokunmadım. Birkaç sene önce okuduğumda ufuk açıcı bulduğum bir yazıydı bu. Keyifli okumalar.
Yeni duyduğum eski bir habere göre PETA, yalnızca (ve yalnızca) et yemekten vazgeçmeyi kabul etmeleri halinde ihtiyaç sahibi Detroitli ailelerinin su faturalarını ödemeyi teklif ediyor.
Tahmin edilebileceği gibi PETA’nın bu kampanyası büyük tepki topladı. International Business Times, durumu, kelime oyunu yapmaya çalışarak “kendi ipleriyle boğuldular” başlığıyla verdi. Groundswell’e göre “büyük pot” kırdılar. Daily Banter, “herkesin PETA’dan nefret etmesinin sebebinin” bu olduğunu söylüyor. Jezebel onları “pislikler” olarak tanımladı.
Tabii ki, daha önce kürk giyen modellere kırmızı boya atma, Holokost kurbanlarının resimleriyle hayvanlarınkini yan yana koyma, hayvanların resimleriyle Afro-Amerikan kölelerinkini yan yana koyma ve çıplak insanları kullanarak pornografi çizgisine varan reklamlar verme eylemleri gerçekleştirmiş olan PETA, aldığı tepkiyi umursamıyor.
İnsanlar bunu “gaf” olarak adlandırıyor ancak bir de diğer şıkkı düşünün.
Vegan Outreach, PETA ile aynı alanda mükemmel ve itiraz edilemeyecek çalışmalar yapan son derece sorumlu bir hayır kurumu. Kimsenin onlardan haberi yok. Oysa PETA’yı “bu reklam kampanyası çizmeyi aştı mı?“ yönündeki sonu gelmeyen ahmakça tartışmalar nedeniyle herkes biliyor.
Herkes vegan olmasa da, fabrika çiftçiliği hakkında yeterince bilgi sahibi olan çoğu insan bundan rahatsızdır. PETA’nın insanları fabrika çiftçiliği yandaşlığından fabrika çiftçiliği karşıtlığına dönüştürmesine gerek yok zira ortada fabrika çiftçiliği yanlısı radikal bir taban bulunmuyor. Lâkin PETA’nın derdi insanlara fabrika çiftçiliğinin zararlarını anlatmak değil. Dikkat çekmek.
PETA dikkat çekiyor, ancak bir bedel uğruna. Herkes PETA’dan bahsediyor, bu da herkesin hayvanlara etik davranılması hakkında konuşması gibi bir şey, bir nevi zafer. Ancak konuşmaların çoğu şu şekilde: “Onlardan nefret ediyorum, beni acayip kızdırıyorlar”. Hatta bazıları “sırf PETA’yı kızdırmak için çok daha fazla et yiyeceğim” bile diyor.
Bir tarafta Vegan Outreach, diğer tarafta ise PETA ile hassas bir teraziden söz ediyoruz.
Vegan Outreach, temelde herkesin fabrika çiftçiliğinin kötü olduğunu kabul etmesini sağlayabilir, ancak herkesin dikkatinin bu mesele üzerine toplanmasını sağlayamaz.
PETA ise herkesin dikkatini fabrika çiftçiliğine çekebilir, ancak normalde buna karşı çıkacak pek çok insan, tanıtma biçimi kendilerini kızdırdığı için fabrika çiftçiliğini destekleme yolunu seçecektir.
Ama en azından dikkatlerini çektiler!
PETA’nın kendi topuğuna sıkması aptal olmasından değil. Topuğuna sıkıyor zira güvenilirliğini yok etme pahasına da olsa böyle yaptığı için onu ödüllendiren bir dinamikten besleniyor.
II.
Rolling Stone‘da yayınlanan Virginia Üniversitesi tecavüz olayı sahte çıktı. Böylelikle, sahte çıkan, büyük çapta ses getiren ve diğerlerinin arasında göze batan diğer tecavüz dosyalarının arasına katıldı.
Çalışmalar bazen tecavüz iddialarının sadece yüzde 2 ila 8’inin sahte olduğunu öne sürmekte. Buna rağmen viral olan vakaların sonunda sahte olduğu ortaya çıkan vakaların oranı bundan çok daha yüksek olsa gerek. Eskiler ne demiş: Bir kez olursa rastlantıdır. İkinci kez olursa tesadüftür. Üçüncü kez olursa işin içinde düşmanlar vardır.
Kamuoyunun gözünde tecavüze uğradığını açıklayan kurbana olan güveni yerle bir etmek ve onu itibarsızlaştırmak için en şaibeli suçlamaları seçen tecavüz yanlısı gazetecilerin komplosu değil bu. Aksine, bu hikayeleri viral hale getirmede en etkili grubun feminist aktivistler olduğunu biliyoruz. Feminist aktivistler, bu vakaları özellikle tecavüz kurbanlarına inanılması ve güvenilmesi gerektiğini savunan kampanyaları için öncü davalar olarak seçiyorlar.
Öyleyse neden en fazla ses getiren tecavüz ve taciz davaların sahte çıkma olasılığı, gerçek olan taciz ve tecavüz vakalarından daha yüksek?
Sahte ithamlarda bulunan kişilerin, hikayelerini mümkün olduğunca şok edici ve olağanüstü hale getirecek kadar boş zamanları olduğu çeşitli kişiler tarafından dile getirildi. Oysa ben daha az sıklıkta bahsedilen iki endişeye odaklanmak istiyorum.
The Consequentialism FAQ ahlaki kararlarla ilgili sinyallemeyi şu şekilde açıklıyor:
Sinyallerken, öğe ne kadar pahalı ve kullanışsızsa, bir sinyal olarak o kadar etkili olur. Gözlük, pahalı olsa da servet sinyallemek için verimsiz bir yoldur çünkü faydalıdır; kişi çok zengin olduğu için değil, gerçekten gözlüğe ihtiyacı olduğu için kullanıyor olabilir. Öte yandan, büyük bir elmas mükemmel bir sinyaldir; kimsenin büyük bir elmasa ihtiyacı olmadığından, alan kişinin çok parası olduğu düşünülür.
Ahlaki ikilemlere karşılık olan bazı cevaplar da sinyal gönderebilir. Örneğin, prezervatif kullanımına karşı çıkan bir Katolik, başkalarına ne kadar sadık ve dindar bir Katolik olduğunu gösterir, böylelikle sosyal güvenilirlik kazanır. Elmas örneğinde olduğu gibi, bu sinyalleme normalde kullanışsız olan bir şeye odaklanırsa daha etkilidir. Katolik adam sadece öldürmemeyi seçmiş olsaydı, bu durum Katolik doktrini ile uyumlu olsa bile zayıf bir sinyal verirdi, zira bunu Katolik olmanın yanı sıra başka iyi nedenlerle de yapıyor olabilir – tıpkı zengin olmanın yanı sıra başka nedenlerden dolayı gözlük satın alabileceği gibi.
Öte yandan daha genel baktığımızda, insanlar ne kadar ahlaklı olduklarını sinyallemek için ahlaki kararları kullanabilirler. Bu durumda, bazı ahlaki ilkelere dayanarak felakete yol açan kararlar seçerler. Ne kadar çok acı ve yıkım desteklerlerse ve bir ilke ne kadar belirsiz olursa, ahlaki ilkelerini harfi harfine izlemeye duydukları bağlılık o kadar açık görülür.
Örneğin, Immanuel Kant, baltalı bir katil size en iyi arkadaşınızın nerede olduğunu soruyorsa, onu bulduğunda öldürmeye niyetli olduğunun bariz olduğunu ve baltalı katile gerçeği söylemeniz gerektiğini, çünkü yalan söylemenin yanlış olduğunu savunur. Bu, ne kadar ahlaklı bir insan olduğunuzu göstermede etkilidir – bundan sonra hiç kimse dürüstlüğe olan bağlılığınızdan şüphe etmeyecektir – ancak arkadaşınız için sonuçlarının iyi olmayacağı da kesindir.
Aynı şekilde, doğru olduğu ortada olan bir suçlamaya ne kadar fazla inandığınızı duyurmak hiçbir şey sinyallemez. Hardcore antifeministler bile videoya çekilmiş bir tecavüz suçlamasına inanır. Kendi grubunuzun içinden göreceği kadar desteği grup dışından da bulabilecek ahlaki bir eylem, kötü bir sinyallemedir ve sürdürdüğünüz kimlik siyasetini baltalar. Mağdurları ciddiye almaya ne kadar inandığınızı sinyallemek istiyorsanız, bunun savaşını bulabileceğiniz en şaibeli vaka üzerinden açmanız gerekir.
PETA prensibini tekrar hatırlayalım:
Bir şey ne kadar tartışmalı ise, o kadar fazla konuşulur.
Gerçekleştiği kanıtlarla kesin olan bir tecavüz vakası mı var? İnsanların gözüne sokmanıza gerek yok. Herkes bunun feci bir şey olduğunu kabul edeceklerdir, tıpkı fabrika çiftçiliğinin kötü olduğunu kabul ettikleri gibi. Ama bununla ilgili pek de fazla konuşmayacaklardır. Her gün milyonlarca fenalık, zorbalık oluyor. İnsanları kabuklarından çıkarmak için bundan daha fazlasına ihtiyacınız var.
Öte yandan, şaibeli tecavüz iddiaları hakkındaki tartışmalar tartışma olmaktan öteye gidemez. İnsanlar birbirlerini kadın düşmanı ya da erkek düşmanı diye veya ağızlarına geldiği gibi suçlayarak bağırmaya başlarlar ve sosyal medya iletileri hepsi büyük harflerle, kendi grubumun sizin grubunuz tarafından nasıl zulüm gördüğüne dair yüzlerce yorumla dolar. Her adımda, giderek daha fazla kişi kışkırtılmış olur ve üzülür. Kışkırtılan bazı kişiler, onları kışkırtan grubun ne kadar korkunç olduğu hakkında yazılar paylaşarak acil ego savunması yapar ve daha fazla insanı, her yinelemeyle sorunu daha da yayan bir kartopu etkisinde kışkırtır.
Yalnızca tartışmalı olan şeyler yayılır. Bir tecavüz iddiası, ancak, insanları kimlik politikalarına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar şaibeli ise yayılacaktır. Doğruluğu ortada olan bir tecavüz iddiası, yanıt ancak, insanları kimlik politikasına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar tartışmalı ise yayılacaktır. Bu nedenle, bu konuda çıkan haberlerin çoğu, tüm tecavüz sanıklarının masum oldukları kanıtlanana kadar suçlu muamelesi görmesi önerisine odaklanmalıdır(!).
Herkes nasıl fabrika çiftçiliğinden nefret ederse, tecavüzden de öyle nefret eder. “Tecavüz kültürü” çoğu insanın tecavüzü sevdiği anlamına gelmez, çoğu insanın onu görmezden geldiği anlamına gelir. Bu da, feministlerin PETA ile aynı çıkmazla olduğunu bize gösteriyor.
İlk olarak, tecavüze kısıtlı ve sorumlu bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes karşı olacak ve kimse bundan bahsetmeyecektir.
Veyahut, tecavüze öfkeli ve son derece tartışmalı bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes bunun hakkında konuşacak, ancak feministlerden nefret eden ve obsesif biçimde mümkün olduğunca çok tecavüz iddiasının doğru olmadığını kanıtlamaya çalışan bir insan muhalefetini kendiliğinden yaratacaktır.
Henüz sırf feministleri kızdırmak için kadınlara nasıl tecavüz edilmesi gerektiğini yazdığı bir pankart tutan kimseyi görmedik ama gerçekleşmesi yakındır. PETA gibi onların da teşvikçileri kendilerini tekrar tekrar topuklarından vurmalarına karar vermiştir.
III.
Hayır kurumları hakkında nadiren blog yazıyorum, ancak burada yazabileceğim en önemli şey bu olsa gerek. Yalnızca birkaç kişiyi de olsa hayır kurumlarına bağış yapmaya veya mevcut bağışlarını daha etkili bir programa yönlendirmeye ikna etmek, kişisel bir blogun sınırlı erişimiyle bile onlarca, hatta yüzlerce hayatı kurtarabilir. Muhtemelen dünyaya buradaki diğer kategorilerin hepsinden daha çok faydası dokunmakta. Fakat bu tamamen tartışmalı – sorsanız herkes iyi bir şey olduğunu kabul eder – ve en az görüntülenen gönderi türüdür.
Blogumda en çok görüntülenen yazılar hayır kurumları hakkında değil. Irk ve cinsiyet üzerine. Bu konuları “yazdığım için pişman olacağım şeyler” etiketim altında topladım. Irk ve cinsiyet, normal siyasetten çok daha tartışmalı ve öfkelendirici bir siyaset türü.
Gönderim ne kadar az faydalı (hayır kurumları) ve çok tartışmalı (ırk ve cinsiyet) olursa, görüntülenme olasılığı o kadar artıyor.
Bu blogdaki reklamlardan sözünü etmeye değecek kadar çok para kazanmıyorum. Ama ekmeğimi reklamdan kazansaydım, hangisiyle ilgili daha çok yazardım sizce? Bana sadece 2000 ödemeli müşteri kazandıracak yardımlar hakkında gönderiler mi? Yoksa hepinizi kuduz köpek sürüsü gibi birbirine kırdırıp bana 16000 müşteri getirecek gönderiler mi?
Onlar için afili bir sütunlu grafiğim yok ama bahse girerim bu enteresanlık hiyerarşisi, toplumu bir bütün olarak şekillendiren büyük bilgi akışları ve medya kuruluşları için geçerlidir. Suyu bulandıran ve insanları inadına aleyhine çeviren en tartışmalı davalara ve kaynaklara odaklandırmak aktivistlerin sözde amaçlarına aykırı, ancak çıkarlarının yararınadır. Aktivistlere yardım edip cesaretlendirmek de medyanın yararınadır.
IV.
Şimdi konuyu tamamen değiştirelim.
“Mem”, parazitolojide, kültürel evrime zemin hazırlayan bir ögedir. Biz bugün fikirlerin bir parazit gibi yayılmasını kolaylaştıran yolları tercih ettiklerini görüyoruz.
(Çevirenin notu: Klasik liberallerin ve zamanında benim de sık başvurduğu bir söylem olan ”fikirler pazarında en iyi fikirlerin ayakta kalması” iddiasının pek bir dayanağı olmadığını söyleyebiliriz. En sonunda en iyi ve sağlam fikirler değil, parazit gibi yayılan fikirler kazanıyor.)
Bu noktada toksoplazmadan bahsetmek gerekebilir.
Toksoplazma, insanlarda şizofreninin de dahil olduğu bazı hastalıklarda görülen küçük bir parazittir.
Yaşam döngüsü şu şekildedir: Kedide ortaya çıkar. Kedi bunu dışkıyla atar. Dışkı ve toksoplazma, başka bazı hayvanların, genellikle de sıçanların tükettikleri su kaynağına girer. Toksoplazma sıçanla uyumlu bir forma dönüşür ve çoğalmaya başlar. Sayısı belirgin bir noktaya ulaştığında, sıçanın beynini ele geçirir ve bariz biçimde kedilerin onları yiyebileceği alanlarda gezinmeye ikna eder. Kedi sıçanı yedikten sonra, toksoplazma kediyle uyumlu formuna geri döner ve biraz daha çoğalır. Sonunda, döngüyü tamamlayarak kedi tarafından dışkılanır.
Memler toksoplazma kadar çetrefilli yaşam döngülerine sahip olsaydı ne olurdu
Terörle savaşı düşünün. Amerika Birleşik Devletleri Pakistan’ı, Afganistan’ı veya herhangi bir yeri her bombaladığında, yaptığımız tek şeyin oradaki gençleri daha da radikalleştirmek ve daha çok terörist çıkarmak olduğunu söylüyorlar. Bu teröristler Amerikalıları öldürmeye devam ediyor, bu Amerikalıları kızdırıyor ve Pakistan ve Afganistan’ın daha fazla bombalanmasına sebep oluyor.
Mem olarak ele alındığında, iki konukçu (host) ve iki formlu tek bir parazitten bahsediyorum. Konukçu Afgan ise, ‘cihad’ adı verilen bir biçimde ortaya çıkar ve konukçusunu kaçırıp ikinci konukçusuna (Amerikalıya) taşıyabilmek için kendini öldürmeye ikna eder. Amerikan konukçusunda, ‘terörle savaş’ adı verilen bir biçime dönüşür ve Amerikalıları kaçırıp kendi hayatlarını (ve vergilerini) Afgan konukçusuna bomba şeklinde geri taşımaya zorlar.
Çoğu insanın bakış açısına göre, Cihad ve Terörle Savaş karşıt güçlerdir. Memetik bakış açısına göre ise, tırtıllar ve kelebekler kadar birbirlerini tamamlayıcıdırlar.
Bir şekilde yanlışlıkla bir replikatör oluşturuyoruz ve replikatörler de bir şey onları durdurana dek çoğalmaya devam ediyor.
Replikatörler de evrilir. Özellikle etkili bir terörist stratejisi geliştiren bazı Afganlar, memin daha çok Amerikalıya yayılmasına yardımcı olur, zira ortaya çıkan öfke Terörle Savaşı besler. Amerikan bombardımanı sıklaştığında, saldırının radikalleştirdiği tüm Afgan köylüleri, Şeyh Halid Hakkani’nin geliştirdiği yeni taktiği hatırlayacak ve tek tük Amerikalı öldüren eski sıkıcı taktikler yerine yenisini uygulayacak.
Özellikle galeyana getirici bir misilleme çağrısıyla ekranda beliren Amerikalı televizyon yorumcusu, sözlerinin parti platformlarında kabul gördüğüne ve savaş yanlısı gazeteler tarafından yinelendiğine tanık olacak. Bir yandan her iki tarafın barış yanlıları gerginliği ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yanda mem yaratabildiği kadar nefret yaratmak için çaba harcar ve nihayetinde insanlar Müslümanları daha da öfkelendirmek için Amerikan bombalarına domuz yağı koymayı önermeye başlarlar.
Gelelim Tumblr’a. (Twitter için de aşağı yukarı aynı şeyleri söyleyebiliriz bugün)
Tumblr’ın arayüzü, başkalarının gönderileri hakkında yorum yapmanıza kendiliğinden izin vermiyor. Bunun yerine, kendi yorumunuzu ekleyerek onları paylaşabiliyorsunuz. Birine aptal olduğunu söylemek istiyorsanız, tek seçeneğiniz, altına “aptalsın” yazdığınız bir mesajla onun gönderisini arkadaşlarınızla paylaşmaktır.
Bu sistemi kim icat ettiyse, ya memetikleri anlamadı ya da memetikleri gayet iyi anladı.
Olan şey şu – birisi Tumblr standartlarına göre tartışmalı bir açıklama yapar, örneğin “Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun”. Yavru kedi fotoğrafı paylaşan biri bunu görür, kan beynine sıçrar ve Doctor Who fanlarına söverek takipçileriyle paylaşır. Yavru kedi fotoğrafı paylaşanlar sosyal ağda grup halinde gezindiklerinden, çok geçmeden yavru kedi fotoğrafı paylaşan herkes yavru kedi fotoğrafı paylaşanlara edilen hakareti görür. Hepsi kendilerini savunmak için yorum yazma ihtiyacı hissedeceğinden, çok geçmeden hepsi konuyu on farklı yönden görür. Ağır hakaretler Doctor Who fanlarına ulaşır ve müthiş derecede rencide eder, bunun üzerine fanlar bu yazılanları aralarında paylaşırlar, hem de, başta düşmanlığa ilham vermekle kalmayıp, herkes görsün diye gönderilerinde nefret dolu hakaretlere yer verip daha da husumete yol açan yavru kedi fotoğrafı paylaşanları daha da kınayarak. Dolayısıyla, sayfanızda gördüklerinizin yarısı gerçekten görmek istediğiniz bir şeyken, diğer yarısı şuna benzeyen alternatif hakaret kuleleridir:
-Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun!
-Katılıyorum. Doctor Who fanıyım ve yavru kedi fotoğrafı manyaklar bok çukuruna doluşsun.
-CİDDEN Mİ? CİDDEN SATAŞACAK MISINIZ? Ben kendi halimde yavru kedi fotoğrafı paylaşıyorum, siz kalkmış gerzek Dalek fotoğraflarıyla beni spamletiyorsunuz. Şimdi de kendinizi ezilen tarafmış gibi göstermeye mi çalışıyorsunuz? Hasta ettiniz be!
-En azından Dalek fotoğrafları 7-24 kedi görmekten daha ilginç. Ayrıca şunu bil ki ben beyaz bir birey değilim ve Doctor Who fanlarının seni hasta ettiğini söylediğinde, beyaz olmayan bireyleri hastalığa benzetmiş oluyorsun. Sen şimdi bizi imha etmek filan da istersin. Zaten ‘cis’, beyaz, yavru kedi paylaşan aşağılık bir erkek bireyden daha ne beklenir ki?
-İmha etmekten filan bahsedenler genelde Dalekçi gudubetlerdir.
-Cahillik var ya! Neyse konuşmuyorum…
-Yavru kedi paylaşanların ne kadar cahil olduklarını herkese göstermek için paylaşalım.
– Yavru kedi paylaşanları hedef gösteren her şeyi paylaşırım.
-Doctor Who fanlarının nasıl beyaz olmayan bireylere karşı birleşip çete kurduklarını ve onlara cahil dediklerini göstermek için paylaşalım.
Sonra iç çekip, sayfayı aşağıya kaydırırsınız. Tabii Doctor Who fanıysanız, iç çekersiniz, suçlamalara dayanamazsınız ve “Toplaşıp bize karşı çete oluşturanın ilk siz olduğunu herkes biliyor, şimdi kalkıp da **BİZİ** suçlamaya çalışmayın” yorumuyla paylaşırsınız.
Bazen Tumblr sosyal adaletiyle dalga geçiyorum, ama aslında sorun Tumblr sosyal adaletiyle ilgili değil, yapısal. Tumblr’daki her topluluk, bir şekilde, kendini o topluluğu aşağı çekmeye adamış insanların başına musallat oluyor. Küçük Tumblr rasyonalist topluluğu, bir şekilde, rasyonalistlerden nefret eden ve onların acı çekmesini isteyen kendilerinden daha küçük Tumblr insan topluluğunu bir şekilde kendine çekiyor, bir araya getiriyor ve sürekli olarak paylaşıyor (iyi niyetli ve zeki eleştirmenler, sizden bahsetmiyorum).
Bunu, her tehlike altındaki nadir gece örümceği türünün, sadece tek bir örümcek türünü parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş bir parazite ev sahipliği yaptığı ve parazitlerin de sırf onları parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş parazitlere ev sahipliği yaptığı yağmur ormanı ekosistemlerinden birine benzetebiliriz. Tumblr sosyal adaleti her şeyden daha kötüyse, bunun nedeni daha çok herkesin bir ırkı ve cinsiyeti olduğu ve böylece topu ateşleyip herkesi vurmak daha kolay olduğu içindir.
Tumblr’ın gönderi paylaşma politikası, onu öfke yoluyla yayılan toksoplazma tarzı memler için cehennem haline getiriyor. Klasik evrim tahakkümünü temel alırsak, memler öfke ile yayılırlarsa, giderek olabildiğince daha fazla öfkeye yol açacak hale geliyorlar.
Daha doğrusu, bu memlerin birçok uyarlamasından sadece biridir. Bu toksoplazma metaforunun güvenilirliği zorladığının farkındayım, bu yüzden öfke memleri fikrini herkesin kabul edebileceği tek parça memetiğe bağlamak istiyorum.
Meme tipik bir örnek – aslında tartışılan neredeyse tek örnek – zincirleme mektuplardır. “Bu mektubu on kişiye gönder, başarıya ulaşacaksın. Göndermezsen yarın öleceksin.” Böylece mektup çoğalır.
Aynı şekilde çoğaldıklarına dair kanıt bulabilseydik, toksoplazma memlerimizle filan doğru yolda olduğumuza dair yararlı bir kanıt olabilirdi.
Tumblr hesabınız yoksa, “günün meselelerini paylaşmayan biri beş para etmez” savaşlarını kaçırmış olabilirsiniz.
Ferguson tartışmasının (beyaz polisler siyahları öldürüyor) zirvesinde geçen birkaç hafta boyunca, insanlar sürekli olarak Ferguson’la ilgili içerikleri yeterince paylaşmadıkları için veya (allah muhafaza!) Ferguson’la ilgili çok fazla içerik paylaştıkları için birbirlerini suçladı. İş öyle bir boyuta geldi ki, sanat blogları ile yavru kedi fotoğraflarını paylaşan çeşitli yavru kedi blogları yükselen tansiyonu farketmişti (Yavru kedi bloglarına duyulan nefretten bahsederken şaka yaptığımı sanmıştınız ama ben hiç şaka yapmam). Şimdi günün meselesi Pakistan olmuş. Örneklere bakalım:
“arkadaşlar şu anda fergusonla alakalı olmayan şeyleri paylaşıyorsanız lütfen onları beklemeye alın. lütfen dikkatimizi daha önemli şeylere verelim. fandomlardan konuşmanın veya espri yapmanın zamanı değil haksızlıklardan bahsetmenin zamanı.”
“herkes fandom ya da mizah saçmalıklarını paylaşmayı bırakıp pakistan’la ilgili bir şeyler okuyup bilgi edinebilir ve paylaşabilir mi lütfen çünkü herkes içinde yaşama ayrıcalığına sahip olduğunuz güvenli balonlarınıza sahip değil”
“Eğitimsizseniz bunu bir bahane olarak kullanmayın. “Taraf seçmiyorum çünkü hikayenin tamamını bilmiyorum” demeyin, çünkü taraf seçmemek Wilson’ı desteklemektir. Onu desteklemekle ırkçı tarafta oluyorsunuz… Bu durumu görmezden gelmek sizi baya sakata getirir. Irkçı değilseniz, “ama ben ırkçı değilim!!” demek yetmez. Bilgilenin ve paylaşabileceğiniz her şeyi paylaşın.”
“nasıl bu kadar boş bir insansın? Seni eskiden severdim. peşaverle ilgili ağzını açmazken konu zutara yada bellarke oldu mu bülbül kesildin. senden hiç beklemediğim hal de paylaştığın başka gönderilerde var ama onları şimdi tartışmıycam. Tamam anladık yaşın 19da, daha iyi bir insan olamazmısın bari?”
“beyazsanız, “ferguson hakkında yazmamam umursamadığım anlamına gelmez!!!” gibi gönderileri paylaşmadan önce durup bir düşünün: canınız istemiyorsa bunları dikkate almama ayrıcalığınız var. başka şeylere odaklanma ayrıcalığına sahip olmayanları düşünün. neden insanların sizin bunu “önemsediğinizi” bilmelerinin, sizin için bilgilendirmekten ve destek göstermekten daha önemli olduğunu düşünün. düşünün ki kabızlık sizi kaskatı etmiş.”
“Ferguson, Ayotzinapa, Kuzey Kore vs.’yi paylaşan ve Peşaver’i paylaşmayan herkes, ciddi şekilde kendinizden utanmalısınız.”
“Başıma bir şey gelmeyecekse, hayatlarında olumsuzluk istemedikleri ve anksiyete sahibi olmak istemedikleri için fergusonla ve dünyadaki farkındalıkla ilgili gönderileri paylaşmak istemeyen insanlar olduğunu okuyorum. Mutlu olmak için Tumblr’a kaçıyorlarmış, saçmalığa bak. Düşünsenize evinden dışarı adım atarsa silahla vurulmaktan korkup da ölen insanlar varken, bizimki bir fotoğraf bile paylaşamazmış, yoksa üzülürmüş?? Ödleğe bak ödleğe.”
Bayağı etkileyici. İlk kez bir zincirleme mektubun dışında, memetik derebeylerimizin tüm bahanelerinden kurtulup açıkça “BUNU YAYMAZSAN GERZEKSİN VE HERKES SENDEN NEFRET EDECEK” diye bağırdığını görüyorum.
Hayır kurumları hakkında daha sık yazabilmeyi isterdim. Feministler hiç yapmadıkları bir şeyi yapıp, gerçek tecavüz iddialarını öne çıkarmayı isteyebilirlerdi. Polis vahşetini protesto edenler, beyazların polisi daha da desteklemeyeceği şaibesiz vakalara odaklanmak isteyebilirlerdi. PETA bile bir kez olsun iyi olmayı tercih edebilirdi.
Ancak pek olacak şeyler değil bunlar. Aktivistler savaşını sürdürdükleri meselelerde başarısızlığa uğramak isteyen kötü insanlar oldukları için değil. Medyayı takip eden halk aptal olduğu için de değil. Sebebi, bilgi içeren hiçbir ortamın sizin dostunuz olmaması.
Tecavüz kurbanlarına inanılmasını için en kötü örnek teşkil eden davaların aslında sonunda viral haline gelen davalar olması tesadüf değildir. Fabrika çiftçiliği hakkında ne zaman bir haber duysak, bunun birinin o yaptığı şeye sempati beslediğimiz zamana denk gelmesi tesadüf değildir. Tesadüf değildir, rastlantı bile değildir, düşmanın işidir. Aktivistler kendi mezarlarını kazmaları için karşı konulmaz bir şekilde özendiriliyorlar. Medya da onlara yardım etmek için karşı konulmaz bir şekilde teşvik ediliyor.
Kaybolan, fabrika çiftçiliği veya tecavüzle savaşmak gibi basit şeylerde anlaşmaya varma becerisidir. Kaybolan, hepimizin istediği şeyler hakkında konuşabilme serbestliğidir. Ama aynı zamanda kaybolan, birbirimizle dayanışma ve birbirimize saygılı davranma becerimizdir.
Herkes, bizi ayrıştıran şeyleri, bu ayrıştırıcı ögeleri daha da belirginleştirecek şekilde ısrarla didiklemeyi tercih ederek, görmezden gelmek için karşı konulmaz bir istek duyar. Irk ilişkileri konusunda bugün yaşadığımız tartışmaların sebebi, beyazlar ve siyahların pek çok konuda anlaşamaması değil, medyanın beyazlar ve siyahların en anlaşamadığı tek konuyu bulabilmek için canını dişine takıp herkesin tek konuştuğu konunun bu olmasını sağlaması. Erkek hakları aktivistleri ve feministlerin birbirlerinden nefret etmelerinin sebebi, farklı cinsiyetlerden insanların düşünce biçimlerinde büyük ayrışmalar olması değil, bu ayrışmalardan her iki tarafın sadece en uç örneklerinin ve yalnızca karşı tarafa saldırı etiketiyle verilenlerinin ilgiyi çekiyor olması.
İnsanlar eski tip yazılı basın gazetecilikten yeni sosyal medya dünyasına ve ona hizmet etmek için uyarlanmış sitelere geçişten bahsediyor. Bunlar hızlı, duyarlı ve tartışmaların gücünü daha yeni keşfetmeye başlıyor. Bunlar ışıktan hızlı memetik evrimdir ve omega noktası, dünyada en tartışmalı ve zararlı sorunları aramak için optimize edilmiş bir makinedir, kimsenin başka hiçbir şeyden konuşamamasını sağlar. Geriye az sayıda kalmış işbirliği, bipartizanlık ve sosyal güven parçalarını yakarak para yaratan bir motor.
Molok’un gözlerini kısıp, dünyanın enginliğini izlediğini düşünün, kardeşi kardeşe kırdırabilecek, kocayı karısına karşı çevirebilecek her şey için teakkuzdadır.
Nihayet şuna karar verir:
“HİÇKİMSENİN BİRBİRİNDEN NEFRET ETMEDİĞİ NE VAR BİLİYOR MUSUNUZ? KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ. ÖYLE BİR HİKAYE BULAYIM Kİ, HERKES KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ YÜZÜNDEN BİRBİRİNDEN NEFRET ETSİN.”
Ertesi gün dünyadaki gazete manşetlerinin yarısı “Siyaseten Doğruculuk Polisi Kuş Gözlemciliğinin Farkında mı?” yazarken, diğer yarısı “Kuş Gözlemciliği Irkçı bir Eylem midir?” yazar.
Sonra kuş gözlemcileri, kuş gözlemcisi olmayanlar ve farklı kuş gözlemciliği alt grupları, önümüzdeki altı ay boyunca birbirlerine kısır döngü içinde birbirini besleyen zehir zemberek dilde saldırılar düzenler ve her şey karşılıklı ölüm tehditleriyle ve daha önce masum bir faaliyetken I. Dünya Savaşı tarzı hendek savaşlarıyla sonuçlanır.
Hangi konuda henüz kimse birbirinden nefret etmiyor biliyor musunuz? Video oyunları.
Son bir yıldır sosyal medyayı meşgul eden iki akademisyen arasındaki taciz, fon parası peşinde koşma, nepotizm, hakaret, iftira tartışmalarına İsveç mahkemeleri de bir nokta koyamamışa benziyor. Bu durum, Scott Alexander’ın bir yazısını paylaşmayı gerektiriyor. Biraz serbest tarzda bir çeviri oldu, çünkü Türkiye kamuoyunu alakadar etmeyecek çok fazla detaylar barındırıyordu, onları çıkardım. Ancak temel fikre dokunmadım. Birkaç sene önce okuduğumda ufuk açıcı bulduğum bir yazıydı bu. Keyifli okumalar.
Yeni duyduğum eski bir habere göre PETA, yalnızca (ve yalnızca) et yemekten vazgeçmeyi kabul etmeleri halinde ihtiyaç sahibi Detroitli ailelerinin su faturalarını ödemeyi teklif ediyor.
Tahmin edilebileceği gibi PETA’nın bu kampanyası büyük tepki topladı. International Business Times, durumu, kelime oyunu yapmaya çalışarak “kendi ipleriyle boğuldular” başlığıyla verdi. Groundswell’e göre “büyük pot” kırdılar. Daily Banter, “herkesin PETA’dan nefret etmesinin sebebinin” bu olduğunu söylüyor. Jezebel onları “pislikler” olarak tanımladı.
Tabii ki, daha önce kürk giyen modellere kırmızı boya atma, Holokost kurbanlarının resimleriyle hayvanlarınkini yan yana koyma, hayvanların resimleriyle Afro-Amerikan kölelerinkini yan yana koyma ve çıplak insanları kullanarak pornografi çizgisine varan reklamlar verme eylemleri gerçekleştirmiş olan PETA, aldığı tepkiyi umursamıyor.
İnsanlar bunu “gaf” olarak adlandırıyor ancak bir de diğer şıkkı düşünün.
Vegan Outreach, PETA ile aynı alanda mükemmel ve itiraz edilemeyecek çalışmalar yapan son derece sorumlu bir hayır kurumu. Kimsenin onlardan haberi yok. Oysa PETA’yı “bu reklam kampanyası çizmeyi aştı mı?“ yönündeki sonu gelmeyen ahmakça tartışmalar nedeniyle herkes biliyor.
Herkes vegan olmasa da, fabrika çiftçiliği hakkında yeterince bilgi sahibi olan çoğu insan bundan rahatsızdır. PETA’nın insanları fabrika çiftçiliği yandaşlığından fabrika çiftçiliği karşıtlığına dönüştürmesine gerek yok zira ortada fabrika çiftçiliği yanlısı radikal bir taban bulunmuyor. Lâkin PETA’nın derdi insanlara fabrika çiftçiliğinin zararlarını anlatmak değil. Dikkat çekmek.
PETA dikkat çekiyor, ancak bir bedel uğruna. Herkes PETA’dan bahsediyor, bu da herkesin hayvanlara etik davranılması hakkında konuşması gibi bir şey, bir nevi zafer. Ancak konuşmaların çoğu şu şekilde: “Onlardan nefret ediyorum, beni acayip kızdırıyorlar”. Hatta bazıları “sırf PETA’yı kızdırmak için çok daha fazla et yiyeceğim” bile diyor.
Bir tarafta Vegan Outreach, diğer tarafta ise PETA ile hassas bir teraziden söz ediyoruz.
Vegan Outreach, temelde herkesin fabrika çiftçiliğinin kötü olduğunu kabul etmesini sağlayabilir, ancak herkesin dikkatinin bu mesele üzerine toplanmasını sağlayamaz.
PETA ise herkesin dikkatini fabrika çiftçiliğine çekebilir, ancak normalde buna karşı çıkacak pek çok insan, tanıtma biçimi kendilerini kızdırdığı için fabrika çiftçiliğini destekleme yolunu seçecektir.
Ama en azından dikkatlerini çektiler!
PETA’nın kendi topuğuna sıkması aptal olmasından değil. Topuğuna sıkıyor zira güvenilirliğini yok etme pahasına da olsa böyle yaptığı için onu ödüllendiren bir dinamikten besleniyor.
II.
Rolling Stone‘da yayınlanan Virginia Üniversitesi tecavüz olayı sahte çıktı. Böylelikle, sahte çıkan, büyük çapta ses getiren ve diğerlerinin arasında göze batan diğer tecavüz dosyalarının arasına katıldı.
Çalışmalar bazen tecavüz iddialarının sadece yüzde 2 ila 8’inin sahte olduğunu öne sürmekte. Buna rağmen viral olan vakaların sonunda sahte olduğu ortaya çıkan vakaların oranı bundan çok daha yüksek olsa gerek. Eskiler ne demiş: Bir kez olursa rastlantıdır. İkinci kez olursa tesadüftür. Üçüncü kez olursa işin içinde düşmanlar vardır.
Kamuoyunun gözünde tecavüze uğradığını açıklayan kurbana olan güveni yerle bir etmek ve onu itibarsızlaştırmak için en şaibeli suçlamaları seçen tecavüz yanlısı gazetecilerin komplosu değil bu. Aksine, bu hikayeleri viral hale getirmede en etkili grubun feminist aktivistler olduğunu biliyoruz. Feminist aktivistler, bu vakaları özellikle tecavüz kurbanlarına inanılması ve güvenilmesi gerektiğini savunan kampanyaları için öncü davalar olarak seçiyorlar.
Öyleyse neden en fazla ses getiren tecavüz ve taciz davaların sahte çıkma olasılığı, gerçek olan taciz ve tecavüz vakalarından daha yüksek?
Sahte ithamlarda bulunan kişilerin, hikayelerini mümkün olduğunca şok edici ve olağanüstü hale getirecek kadar boş zamanları olduğu çeşitli kişiler tarafından dile getirildi. Oysa ben daha az sıklıkta bahsedilen iki endişeye odaklanmak istiyorum.
The Consequentialism FAQ ahlaki kararlarla ilgili sinyallemeyi şu şekilde açıklıyor:
Sinyallerken, öğe ne kadar pahalı ve kullanışsızsa, bir sinyal olarak o kadar etkili olur. Gözlük, pahalı olsa da servet sinyallemek için verimsiz bir yoldur çünkü faydalıdır; kişi çok zengin olduğu için değil, gerçekten gözlüğe ihtiyacı olduğu için kullanıyor olabilir. Öte yandan, büyük bir elmas mükemmel bir sinyaldir; kimsenin büyük bir elmasa ihtiyacı olmadığından, alan kişinin çok parası olduğu düşünülür.
Ahlaki ikilemlere karşılık olan bazı cevaplar da sinyal gönderebilir. Örneğin, prezervatif kullanımına karşı çıkan bir Katolik, başkalarına ne kadar sadık ve dindar bir Katolik olduğunu gösterir, böylelikle sosyal güvenilirlik kazanır. Elmas örneğinde olduğu gibi, bu sinyalleme normalde kullanışsız olan bir şeye odaklanırsa daha etkilidir. Katolik adam sadece öldürmemeyi seçmiş olsaydı, bu durum Katolik doktrini ile uyumlu olsa bile zayıf bir sinyal verirdi, zira bunu Katolik olmanın yanı sıra başka iyi nedenlerle de yapıyor olabilir – tıpkı zengin olmanın yanı sıra başka nedenlerden dolayı gözlük satın alabileceği gibi.
Öte yandan daha genel baktığımızda, insanlar ne kadar ahlaklı olduklarını sinyallemek için ahlaki kararları kullanabilirler. Bu durumda, bazı ahlaki ilkelere dayanarak felakete yol açan kararlar seçerler. Ne kadar çok acı ve yıkım desteklerlerse ve bir ilke ne kadar belirsiz olursa, ahlaki ilkelerini harfi harfine izlemeye duydukları bağlılık o kadar açık görülür.
Örneğin, Immanuel Kant, baltalı bir katil size en iyi arkadaşınızın nerede olduğunu soruyorsa, onu bulduğunda öldürmeye niyetli olduğunun bariz olduğunu ve baltalı katile gerçeği söylemeniz gerektiğini, çünkü yalan söylemenin yanlış olduğunu savunur. Bu, ne kadar ahlaklı bir insan olduğunuzu göstermede etkilidir – bundan sonra hiç kimse dürüstlüğe olan bağlılığınızdan şüphe etmeyecektir – ancak arkadaşınız için sonuçlarının iyi olmayacağı da kesindir.
Aynı şekilde, doğru olduğu ortada olan bir suçlamaya ne kadar fazla inandığınızı duyurmak hiçbir şey sinyallemez. Hardcore antifeministler bile videoya çekilmiş bir tecavüz suçlamasına inanır. Kendi grubunuzun içinden göreceği kadar desteği grup dışından da bulabilecek ahlaki bir eylem, kötü bir sinyallemedir ve sürdürdüğünüz kimlik siyasetini baltalar. Mağdurları ciddiye almaya ne kadar inandığınızı sinyallemek istiyorsanız, bunun savaşını bulabileceğiniz en şaibeli vaka üzerinden açmanız gerekir.
PETA prensibini tekrar hatırlayalım:
Bir şey ne kadar tartışmalı ise, o kadar fazla konuşulur.
Gerçekleştiği kanıtlarla kesin olan bir tecavüz vakası mı var? İnsanların gözüne sokmanıza gerek yok. Herkes bunun feci bir şey olduğunu kabul edeceklerdir, tıpkı fabrika çiftçiliğinin kötü olduğunu kabul ettikleri gibi. Ama bununla ilgili pek de fazla konuşmayacaklardır. Her gün milyonlarca fenalık, zorbalık oluyor. İnsanları kabuklarından çıkarmak için bundan daha fazlasına ihtiyacınız var.
Öte yandan, şaibeli tecavüz iddiaları hakkındaki tartışmalar tartışma olmaktan öteye gidemez. İnsanlar birbirlerini kadın düşmanı ya da erkek düşmanı diye veya ağızlarına geldiği gibi suçlayarak bağırmaya başlarlar ve sosyal medya iletileri hepsi büyük harflerle, kendi grubumun sizin grubunuz tarafından nasıl zulüm gördüğüne dair yüzlerce yorumla dolar. Her adımda, giderek daha fazla kişi kışkırtılmış olur ve üzülür. Kışkırtılan bazı kişiler, onları kışkırtan grubun ne kadar korkunç olduğu hakkında yazılar paylaşarak acil ego savunması yapar ve daha fazla insanı, her yinelemeyle sorunu daha da yayan bir kartopu etkisinde kışkırtır.
Yalnızca tartışmalı olan şeyler yayılır. Bir tecavüz iddiası, ancak, insanları kimlik politikalarına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar şaibeli ise yayılacaktır. Doğruluğu ortada olan bir tecavüz iddiası, yanıt ancak, insanları kimlik politikasına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar tartışmalı ise yayılacaktır. Bu nedenle, bu konuda çıkan haberlerin çoğu, tüm tecavüz sanıklarının masum oldukları kanıtlanana kadar suçlu muamelesi görmesi önerisine odaklanmalıdır(!).
Herkes nasıl fabrika çiftçiliğinden nefret ederse, tecavüzden de öyle nefret eder. “Tecavüz kültürü” çoğu insanın tecavüzü sevdiği anlamına gelmez, çoğu insanın onu görmezden geldiği anlamına gelir. Bu da, feministlerin PETA ile aynı çıkmazla olduğunu bize gösteriyor.
İlk olarak, tecavüze kısıtlı ve sorumlu bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes karşı olacak ve kimse bundan bahsetmeyecektir.
Veyahut, tecavüze öfkeli ve son derece tartışmalı bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes bunun hakkında konuşacak, ancak feministlerden nefret eden ve obsesif biçimde mümkün olduğunca çok tecavüz iddiasının doğru olmadığını kanıtlamaya çalışan bir insan muhalefetini kendiliğinden yaratacaktır.
Henüz sırf feministleri kızdırmak için kadınlara nasıl tecavüz edilmesi gerektiğini yazdığı bir pankart tutan kimseyi görmedik ama gerçekleşmesi yakındır. PETA gibi onların da teşvikçileri kendilerini tekrar tekrar topuklarından vurmalarına karar vermiştir.
III.
Hayır kurumları hakkında nadiren blog yazıyorum, ancak burada yazabileceğim en önemli şey bu olsa gerek. Yalnızca birkaç kişiyi de olsa hayır kurumlarına bağış yapmaya veya mevcut bağışlarını daha etkili bir programa yönlendirmeye ikna etmek, kişisel bir blogun sınırlı erişimiyle bile onlarca, hatta yüzlerce hayatı kurtarabilir. Muhtemelen dünyaya buradaki diğer kategorilerin hepsinden daha çok faydası dokunmakta. Fakat bu tamamen tartışmalı – sorsanız herkes iyi bir şey olduğunu kabul eder – ve en az görüntülenen gönderi türüdür.
Blogumda en çok görüntülenen yazılar hayır kurumları hakkında değil. Irk ve cinsiyet üzerine. Bu konuları “yazdığım için pişman olacağım şeyler” etiketim altında topladım. Irk ve cinsiyet, normal siyasetten çok daha tartışmalı ve öfkelendirici bir siyaset türü.
Gönderim ne kadar az faydalı (hayır kurumları) ve çok tartışmalı (ırk ve cinsiyet) olursa, görüntülenme olasılığı o kadar artıyor.
Bu blogdaki reklamlardan sözünü etmeye değecek kadar çok para kazanmıyorum. Ama ekmeğimi reklamdan kazansaydım, hangisiyle ilgili daha çok yazardım sizce? Bana sadece 2000 ödemeli müşteri kazandıracak yardımlar hakkında gönderiler mi? Yoksa hepinizi kuduz köpek sürüsü gibi birbirine kırdırıp bana 16000 müşteri getirecek gönderiler mi?
Onlar için afili bir sütunlu grafiğim yok ama bahse girerim bu enteresanlık hiyerarşisi, toplumu bir bütün olarak şekillendiren büyük bilgi akışları ve medya kuruluşları için geçerlidir. Suyu bulandıran ve insanları inadına aleyhine çeviren en tartışmalı davalara ve kaynaklara odaklandırmak aktivistlerin sözde amaçlarına aykırı, ancak çıkarlarının yararınadır. Aktivistlere yardım edip cesaretlendirmek de medyanın yararınadır.
IV.
Şimdi konuyu tamamen değiştirelim.
“Mem”, parazitolojide, kültürel evrime zemin hazırlayan bir ögedir. Biz bugün fikirlerin bir parazit gibi yayılmasını kolaylaştıran yolları tercih ettiklerini görüyoruz.
(Çevirenin notu: Klasik liberallerin ve zamanında benim de sık başvurduğu bir söylem olan ”fikirler pazarında en iyi fikirlerin ayakta kalması” iddiasının pek bir dayanağı olmadığını söyleyebiliriz. En sonunda en iyi ve sağlam fikirler değil, parazit gibi yayılan fikirler kazanıyor.)
Bu noktada toksoplazmadan bahsetmek gerekebilir.
Toksoplazma, insanlarda şizofreninin de dahil olduğu bazı hastalıklarda görülen küçük bir parazittir.
Yaşam döngüsü şu şekildedir: Kedide ortaya çıkar. Kedi bunu dışkıyla atar. Dışkı ve toksoplazma, başka bazı hayvanların, genellikle de sıçanların tükettikleri su kaynağına girer. Toksoplazma sıçanla uyumlu bir forma dönüşür ve çoğalmaya başlar. Sayısı belirgin bir noktaya ulaştığında, sıçanın beynini ele geçirir ve bariz biçimde kedilerin onları yiyebileceği alanlarda gezinmeye ikna eder. Kedi sıçanı yedikten sonra, toksoplazma kediyle uyumlu formuna geri döner ve biraz daha çoğalır. Sonunda, döngüyü tamamlayarak kedi tarafından dışkılanır.
Memler toksoplazma kadar çetrefilli yaşam döngülerine sahip olsaydı ne olurdu
Terörle savaşı düşünün. Amerika Birleşik Devletleri Pakistan’ı, Afganistan’ı veya herhangi bir yeri her bombaladığında, yaptığımız tek şeyin oradaki gençleri daha da radikalleştirmek ve daha çok terörist çıkarmak olduğunu söylüyorlar. Bu teröristler Amerikalıları öldürmeye devam ediyor, bu Amerikalıları kızdırıyor ve Pakistan ve Afganistan’ın daha fazla bombalanmasına sebep oluyor.
Mem olarak ele alındığında, iki konukçu (host) ve iki formlu tek bir parazitten bahsediyorum. Konukçu Afgan ise, ‘cihad’ adı verilen bir biçimde ortaya çıkar ve konukçusunu kaçırıp ikinci konukçusuna (Amerikalıya) taşıyabilmek için kendini öldürmeye ikna eder. Amerikan konukçusunda, ‘terörle savaş’ adı verilen bir biçime dönüşür ve Amerikalıları kaçırıp kendi hayatlarını (ve vergilerini) Afgan konukçusuna bomba şeklinde geri taşımaya zorlar.
Çoğu insanın bakış açısına göre, Cihad ve Terörle Savaş karşıt güçlerdir. Memetik bakış açısına göre ise, tırtıllar ve kelebekler kadar birbirlerini tamamlayıcıdırlar.
Bir şekilde yanlışlıkla bir replikatör oluşturuyoruz ve replikatörler de bir şey onları durdurana dek çoğalmaya devam ediyor.
Replikatörler de evrilir. Özellikle etkili bir terörist stratejisi geliştiren bazı Afganlar, memin daha çok Amerikalıya yayılmasına yardımcı olur, zira ortaya çıkan öfke Terörle Savaşı besler. Amerikan bombardımanı sıklaştığında, saldırının radikalleştirdiği tüm Afgan köylüleri, Şeyh Halid Hakkani’nin geliştirdiği yeni taktiği hatırlayacak ve tek tük Amerikalı öldüren eski sıkıcı taktikler yerine yenisini uygulayacak.
Özellikle galeyana getirici bir misilleme çağrısıyla ekranda beliren Amerikalı televizyon yorumcusu, sözlerinin parti platformlarında kabul gördüğüne ve savaş yanlısı gazeteler tarafından yinelendiğine tanık olacak. Bir yandan her iki tarafın barış yanlıları gerginliği ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yanda mem yaratabildiği kadar nefret yaratmak için çaba harcar ve nihayetinde insanlar Müslümanları daha da öfkelendirmek için Amerikan bombalarına domuz yağı koymayı önermeye başlarlar.
Gelelim Tumblr’a. (Twitter için de aşağı yukarı aynı şeyleri söyleyebiliriz bugün)
Tumblr’ın arayüzü, başkalarının gönderileri hakkında yorum yapmanıza kendiliğinden izin vermiyor. Bunun yerine, kendi yorumunuzu ekleyerek onları paylaşabiliyorsunuz. Birine aptal olduğunu söylemek istiyorsanız, tek seçeneğiniz, altına “aptalsın” yazdığınız bir mesajla onun gönderisini arkadaşlarınızla paylaşmaktır.
Bu sistemi kim icat ettiyse, ya memetikleri anlamadı ya da memetikleri gayet iyi anladı.
Olan şey şu – birisi Tumblr standartlarına göre tartışmalı bir açıklama yapar, örneğin “Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun”. Yavru kedi fotoğrafı paylaşan biri bunu görür, kan beynine sıçrar ve Doctor Who fanlarına söverek takipçileriyle paylaşır. Yavru kedi fotoğrafı paylaşanlar sosyal ağda grup halinde gezindiklerinden, çok geçmeden yavru kedi fotoğrafı paylaşan herkes yavru kedi fotoğrafı paylaşanlara edilen hakareti görür. Hepsi kendilerini savunmak için yorum yazma ihtiyacı hissedeceğinden, çok geçmeden hepsi konuyu on farklı yönden görür. Ağır hakaretler Doctor Who fanlarına ulaşır ve müthiş derecede rencide eder, bunun üzerine fanlar bu yazılanları aralarında paylaşırlar, hem de, başta düşmanlığa ilham vermekle kalmayıp, herkes görsün diye gönderilerinde nefret dolu hakaretlere yer verip daha da husumete yol açan yavru kedi fotoğrafı paylaşanları daha da kınayarak. Dolayısıyla, sayfanızda gördüklerinizin yarısı gerçekten görmek istediğiniz bir şeyken, diğer yarısı şuna benzeyen alternatif hakaret kuleleridir:
-Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun!
-Katılıyorum. Doctor Who fanıyım ve yavru kedi fotoğrafı manyaklar bok çukuruna doluşsun.
-CİDDEN Mİ? CİDDEN SATAŞACAK MISINIZ? Ben kendi halimde yavru kedi fotoğrafı paylaşıyorum, siz kalkmış gerzek Dalek fotoğraflarıyla beni spamletiyorsunuz. Şimdi de kendinizi ezilen tarafmış gibi göstermeye mi çalışıyorsunuz? Hasta ettiniz be!
-En azından Dalek fotoğrafları 7-24 kedi görmekten daha ilginç. Ayrıca şunu bil ki ben beyaz bir birey değilim ve Doctor Who fanlarının seni hasta ettiğini söylediğinde, beyaz olmayan bireyleri hastalığa benzetmiş oluyorsun. Sen şimdi bizi imha etmek filan da istersin. Zaten ‘cis’, beyaz, yavru kedi paylaşan aşağılık bir erkek bireyden daha ne beklenir ki?
-İmha etmekten filan bahsedenler genelde Dalekçi gudubetlerdir.
-Cahillik var ya! Neyse konuşmuyorum…
-Yavru kedi paylaşanların ne kadar cahil olduklarını herkese göstermek için paylaşalım.
– Yavru kedi paylaşanları hedef gösteren her şeyi paylaşırım.
-Doctor Who fanlarının nasıl beyaz olmayan bireylere karşı birleşip çete kurduklarını ve onlara cahil dediklerini göstermek için paylaşalım.
Sonra iç çekip, sayfayı aşağıya kaydırırsınız. Tabii Doctor Who fanıysanız, iç çekersiniz, suçlamalara dayanamazsınız ve “Toplaşıp bize karşı çete oluşturanın ilk siz olduğunu herkes biliyor, şimdi kalkıp da **BİZİ** suçlamaya çalışmayın” yorumuyla paylaşırsınız.
Bazen Tumblr sosyal adaletiyle dalga geçiyorum, ama aslında sorun Tumblr sosyal adaletiyle ilgili değil, yapısal. Tumblr’daki her topluluk, bir şekilde, kendini o topluluğu aşağı çekmeye adamış insanların başına musallat oluyor. Küçük Tumblr rasyonalist topluluğu, bir şekilde, rasyonalistlerden nefret eden ve onların acı çekmesini isteyen kendilerinden daha küçük Tumblr insan topluluğunu bir şekilde kendine çekiyor, bir araya getiriyor ve sürekli olarak paylaşıyor (iyi niyetli ve zeki eleştirmenler, sizden bahsetmiyorum).
Bunu, her tehlike altındaki nadir gece örümceği türünün, sadece tek bir örümcek türünü parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş bir parazite ev sahipliği yaptığı ve parazitlerin de sırf onları parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş parazitlere ev sahipliği yaptığı yağmur ormanı ekosistemlerinden birine benzetebiliriz. Tumblr sosyal adaleti her şeyden daha kötüyse, bunun nedeni daha çok herkesin bir ırkı ve cinsiyeti olduğu ve böylece topu ateşleyip herkesi vurmak daha kolay olduğu içindir.
Tumblr’ın gönderi paylaşma politikası, onu öfke yoluyla yayılan toksoplazma tarzı memler için cehennem haline getiriyor. Klasik evrim tahakkümünü temel alırsak, memler öfke ile yayılırlarsa, giderek olabildiğince daha fazla öfkeye yol açacak hale geliyorlar.
Daha doğrusu, bu memlerin birçok uyarlamasından sadece biridir. Bu toksoplazma metaforunun güvenilirliği zorladığının farkındayım, bu yüzden öfke memleri fikrini herkesin kabul edebileceği tek parça memetiğe bağlamak istiyorum.
Meme tipik bir örnek – aslında tartışılan neredeyse tek örnek – zincirleme mektuplardır. “Bu mektubu on kişiye gönder, başarıya ulaşacaksın. Göndermezsen yarın öleceksin.” Böylece mektup çoğalır.
Aynı şekilde çoğaldıklarına dair kanıt bulabilseydik, toksoplazma memlerimizle filan doğru yolda olduğumuza dair yararlı bir kanıt olabilirdi.
Tumblr hesabınız yoksa, “günün meselelerini paylaşmayan biri beş para etmez” savaşlarını kaçırmış olabilirsiniz.
Ferguson tartışmasının (beyaz polisler siyahları öldürüyor) zirvesinde geçen birkaç hafta boyunca, insanlar sürekli olarak Ferguson’la ilgili içerikleri yeterince paylaşmadıkları için veya (allah muhafaza!) Ferguson’la ilgili çok fazla içerik paylaştıkları için birbirlerini suçladı. İş öyle bir boyuta geldi ki, sanat blogları ile yavru kedi fotoğraflarını paylaşan çeşitli yavru kedi blogları yükselen tansiyonu farketmişti (Yavru kedi bloglarına duyulan nefretten bahsederken şaka yaptığımı sanmıştınız ama ben hiç şaka yapmam). Şimdi günün meselesi Pakistan olmuş. Örneklere bakalım:
“arkadaşlar şu anda fergusonla alakalı olmayan şeyleri paylaşıyorsanız lütfen onları beklemeye alın. lütfen dikkatimizi daha önemli şeylere verelim. fandomlardan konuşmanın veya espri yapmanın zamanı değil haksızlıklardan bahsetmenin zamanı.”
“herkes fandom ya da mizah saçmalıklarını paylaşmayı bırakıp pakistan’la ilgili bir şeyler okuyup bilgi edinebilir ve paylaşabilir mi lütfen çünkü herkes içinde yaşama ayrıcalığına sahip olduğunuz güvenli balonlarınıza sahip değil”
“Eğitimsizseniz bunu bir bahane olarak kullanmayın. “Taraf seçmiyorum çünkü hikayenin tamamını bilmiyorum” demeyin, çünkü taraf seçmemek Wilson’ı desteklemektir. Onu desteklemekle ırkçı tarafta oluyorsunuz… Bu durumu görmezden gelmek sizi baya sakata getirir. Irkçı değilseniz, “ama ben ırkçı değilim!!” demek yetmez. Bilgilenin ve paylaşabileceğiniz her şeyi paylaşın.”
“nasıl bu kadar boş bir insansın? Seni eskiden severdim. peşaverle ilgili ağzını açmazken konu zutara yada bellarke oldu mu bülbül kesildin. senden hiç beklemediğim hal de paylaştığın başka gönderilerde var ama onları şimdi tartışmıycam. Tamam anladık yaşın 19da, daha iyi bir insan olamazmısın bari?”
“beyazsanız, “ferguson hakkında yazmamam umursamadığım anlamına gelmez!!!” gibi gönderileri paylaşmadan önce durup bir düşünün: canınız istemiyorsa bunları dikkate almama ayrıcalığınız var. başka şeylere odaklanma ayrıcalığına sahip olmayanları düşünün. neden insanların sizin bunu “önemsediğinizi” bilmelerinin, sizin için bilgilendirmekten ve destek göstermekten daha önemli olduğunu düşünün. düşünün ki kabızlık sizi kaskatı etmiş.”
“Ferguson, Ayotzinapa, Kuzey Kore vs.’yi paylaşan ve Peşaver’i paylaşmayan herkes, ciddi şekilde kendinizden utanmalısınız.”
“Başıma bir şey gelmeyecekse, hayatlarında olumsuzluk istemedikleri ve anksiyete sahibi olmak istemedikleri için fergusonla ve dünyadaki farkındalıkla ilgili gönderileri paylaşmak istemeyen insanlar olduğunu okuyorum. Mutlu olmak için Tumblr’a kaçıyorlarmış, saçmalığa bak. Düşünsenize evinden dışarı adım atarsa silahla vurulmaktan korkup da ölen insanlar varken, bizimki bir fotoğraf bile paylaşamazmış, yoksa üzülürmüş?? Ödleğe bak ödleğe.”
Bayağı etkileyici. İlk kez bir zincirleme mektubun dışında, memetik derebeylerimizin tüm bahanelerinden kurtulup açıkça “BUNU YAYMAZSAN GERZEKSİN VE HERKES SENDEN NEFRET EDECEK” diye bağırdığını görüyorum.
Hayır kurumları hakkında daha sık yazabilmeyi isterdim. Feministler hiç yapmadıkları bir şeyi yapıp, gerçek tecavüz iddialarını öne çıkarmayı isteyebilirlerdi. Polis vahşetini protesto edenler, beyazların polisi daha da desteklemeyeceği şaibesiz vakalara odaklanmak isteyebilirlerdi. PETA bile bir kez olsun iyi olmayı tercih edebilirdi.
Ancak pek olacak şeyler değil bunlar. Aktivistler savaşını sürdürdükleri meselelerde başarısızlığa uğramak isteyen kötü insanlar oldukları için değil. Medyayı takip eden halk aptal olduğu için de değil. Sebebi, bilgi içeren hiçbir ortamın sizin dostunuz olmaması.
Tecavüz kurbanlarına inanılmasını için en kötü örnek teşkil eden davaların aslında sonunda viral haline gelen davalar olması tesadüf değildir. Fabrika çiftçiliği hakkında ne zaman bir haber duysak, bunun birinin o yaptığı şeye sempati beslediğimiz zamana denk gelmesi tesadüf değildir. Tesadüf değildir, rastlantı bile değildir, düşmanın işidir. Aktivistler kendi mezarlarını kazmaları için karşı konulmaz bir şekilde özendiriliyorlar. Medya da onlara yardım etmek için karşı konulmaz bir şekilde teşvik ediliyor.
Kaybolan, fabrika çiftçiliği veya tecavüzle savaşmak gibi basit şeylerde anlaşmaya varma becerisidir. Kaybolan, hepimizin istediği şeyler hakkında konuşabilme serbestliğidir. Ama aynı zamanda kaybolan, birbirimizle dayanışma ve birbirimize saygılı davranma becerimizdir.
Herkes, bizi ayrıştıran şeyleri, bu ayrıştırıcı ögeleri daha da belirginleştirecek şekilde ısrarla didiklemeyi tercih ederek, görmezden gelmek için karşı konulmaz bir istek duyar. Irk ilişkileri konusunda bugün yaşadığımız tartışmaların sebebi, beyazlar ve siyahların pek çok konuda anlaşamaması değil, medyanın beyazlar ve siyahların en anlaşamadığı tek konuyu bulabilmek için canını dişine takıp herkesin tek konuştuğu konunun bu olmasını sağlaması. Erkek hakları aktivistleri ve feministlerin birbirlerinden nefret etmelerinin sebebi, farklı cinsiyetlerden insanların düşünce biçimlerinde büyük ayrışmalar olması değil, bu ayrışmalardan her iki tarafın sadece en uç örneklerinin ve yalnızca karşı tarafa saldırı etiketiyle verilenlerinin ilgiyi çekiyor olması.
İnsanlar eski tip yazılı basın gazetecilikten yeni sosyal medya dünyasına ve ona hizmet etmek için uyarlanmış sitelere geçişten bahsediyor. Bunlar hızlı, duyarlı ve tartışmaların gücünü daha yeni keşfetmeye başlıyor. Bunlar ışıktan hızlı memetik evrimdir ve omega noktası, dünyada en tartışmalı ve zararlı sorunları aramak için optimize edilmiş bir makinedir, kimsenin başka hiçbir şeyden konuşamamasını sağlar. Geriye az sayıda kalmış işbirliği, bipartizanlık ve sosyal güven parçalarını yakarak para yaratan bir motor.
Molok’un gözlerini kısıp, dünyanın enginliğini izlediğini düşünün, kardeşi kardeşe kırdırabilecek, kocayı karısına karşı çevirebilecek her şey için teakkuzdadır.
Nihayet şuna karar verir:
“HİÇKİMSENİN BİRBİRİNDEN NEFRET ETMEDİĞİ NE VAR BİLİYOR MUSUNUZ? KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ. ÖYLE BİR HİKAYE BULAYIM Kİ, HERKES KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ YÜZÜNDEN BİRBİRİNDEN NEFRET ETSİN.”
Ertesi gün dünyadaki gazete manşetlerinin yarısı “Siyaseten Doğruculuk Polisi Kuş Gözlemciliğinin Farkında mı?” yazarken, diğer yarısı “Kuş Gözlemciliği Irkçı bir Eylem midir?” yazar.
Sonra kuş gözlemcileri, kuş gözlemcisi olmayanlar ve farklı kuş gözlemciliği alt grupları, önümüzdeki altı ay boyunca birbirlerine kısır döngü içinde birbirini besleyen zehir zemberek dilde saldırılar düzenler ve her şey karşılıklı ölüm tehditleriyle ve daha önce masum bir faaliyetken I. Dünya Savaşı tarzı hendek savaşlarıyla sonuçlanır.
Hangi konuda henüz kimse birbirinden nefret etmiyor biliyor musunuz? Video oyunları.
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.