Bugün size güzellik normları dayatacağım

Ergenliğimin ilk yıllarında odamın duvarlarını Alman pop kültür-müzik dergilerinden çıkma posterlerle kaplıyordum. Bu posterlerin çoğunluğunu heavy metal, hard rock grupları oluştursa da içlerinden bir tanesi Brooke Shields’ın Blue Lagoon filminden bir pozuydu.

Bilirsiniz… Onbeş yaşında bir Brooke Shields, tamamen çıplak, beline kadar suyun içinde. Omuzlarından dökülen saçları göğüslerini örtmüş…

Bir gün babam odama girdi. Ben sıkıntılı ve sessiz bir bekleyişle onun odamdaki istenmeyen varlığına eşlik ederken o da şöyle bir duvarlarda gözlerini gezdirdi. Uzun, meçli ve kabarık saçlarının yanında pembe taytları ve renkli makyajlarıyla da göze çarpan David Lee Roth, Gene Simmons gibi rock yıldızlarının posterleri arasında Brooke Shields’ı görünce yüzündeki ifadesinden adamın epey bir rahatladığını anlayabilirdiniz. Seni zevkinden ötürü kutluyorum oğlum dedikten sonra mutlu bir şekilde odadan çıkmıştı.

Babamın bilmediği bir şey vardı yalnız. Odamda benimle beraber her gece kalan o güzelliğin ve masumiyetin sembolü Brooke Shileds’ı sınıf arkadaşım Dilek ile aldatıyordum. Aldatıyordum derken… Öncelikle çocuk sahibi olmayan kadınların hiç bilmediği, annelerin de bilmek istemediği bir sırrı açığa çıkarayım erkek okurların da izniyle. Ergenlik çağından itibaren erkek çocukları çok mastürbasyon yapar. Feci sık yaparlar. Mesela sınıf arkadaşımız Pojik Turgay’ın günde on defa yaptığını biliyorduk. Birkaç sefer kan gelmişti artık. Çok şükür biz kendi gözlerimizle şahit olmamıştık ama Turgay öyle diyordu. Tıbbi açıklamasını falan bilmiyorum, belki de kan gelmesi Turgay’ın keyifle yaydığı bir söylentiydi. Ama çok yapıyorduk yani. Bunu bilin yeter. İşte ben de okuldan sonra eve gelince Brooke Shields yerine 2B’den Dilek ile beraber olmayı tercih ediyordum. 5 metrekarelik bir tuvalette. Hayallerimde…

Dilek’in sınıfımızda oturduğu yer benim tam sağımdaki bloka, bir sıra önüme düşüyordu. Ve o da kendi sırasının sol tarafında oturduğu için diz kapaklarından bükülen bacakları ince çoraplar içinde eteğinin altından hoş bir frikik veriyordu bana. Sadece bu mu? Ataköy Lisesi’nin mecbur kıldığı o sıkıcı gri üniformalara sığmakta zorlanan göğüsleri vardı. Bunları anlatıyorum ama adına testosteron denen şeyden muzdarip olmayan kadınların anlaması mümkün mü, onu da bilmiyorum.

Dilek için güzel bir kız denemezdi. Yok, hiç denemezdi. Gıdısı vardı bir kere. Karakterini hiç bilmiyorum ve ilgilenmedim de. Tüh, belki çok iyi bir insandı. Hiçbir fikrim yok bu konuda. Ama Madonna’ya özendiği için ucuz kimyasallarla sarılaştırılmış ve perma yapılmış saçları, griye çalan yeşil gözleri ile beraber belki de en göz alıcı dış görünüş özellikleriydi. Gerisi içinse aynı şeyleri söyleyemem. Bundan üç beş sene evvel gezmek için Roma’ya gitmiştim ve şehri süsleyen o sütunları gördüğümde Dilek’in bacakları aklıma geldi. Roma’nın sütunları kadar zarif bacakları vardı demiyorum. Kocaman ve heybetli ile zarif aynı şeyler değil. Dilek’in bacakları kalçalarının bitiminde başlıyor ve asfalta küüüüüt diye çakılıyordu. Dümdüz. Tabii o yaşlarda kızların genelde yaşıtları erkeklerden uzun boylu olduğunu da hesaba katın. Dilek, o standart farkın da üzerine çıkacak kadar ’’büyük’’ bir kızdı.

Tüm bu etli butluluğun ve iriliğin, yorgun ve eskimiş bir vücutta değil de genç ve diri bir vücutta toplandığını düşünün. Yürüdüğünde titreyen kalçaları ve göğüsleriyle Dilek, sadece cumartesi günleri şeker yemesine izin verilmiş bir çocuğun gözünde titrek jelibonlar neyse, benim gözümde de o yeri alıyordu. Ve sanırım minelerinin ince olması sebebiyle (ne demekse bu? hiçbir fikrim yok aslında) hafifçe griye çalan diş renginin beni hiç rahatsız etmediğini de söylemeliyim. İşte o gri dişli, sahte sarı ve permalı saçlı, gıdılı ve iri Dilek’le defalarca beraber oldum hayallerimde. Brooke Shields ise asla giremedi o kadar derinlere.

Bencil davranmayıp günahlarımı bölüşeceğim hemcinslerimle.

Eski İngiltere başbakanı David Cameron’ın piggate skandalını duymuş muydunuz mesela? Ataköy Lisesi orta kısmından mezun değil o. Elitlerin çocuklarının gittiği bir koleje gitmiş. Ve oraya başladığında çaylaklar için düzenlenen bir partide ölü bir domuzun ağzına penisini yerleştirip kalçalarını saat yönünde ağır ağır oynattığına dair bir rivayet var. Tabii bu sadece bir rivayet olabilir. Ancak ben ömrümde banyo küvetinin deliğine, elektrik süpürgesinin vakumuna, kalorifer peteklerinin aralarına, domatese, karpuza ve kazara dikişi patlayıp pamukları içinden fırlamış yastıklara hallenen hemcinslerimi gördüğümden, kızarmış tüm bir domuzun ağzından elmayı çıkarıp yerine penisini yerleştirmek ve bir eliyle domuzun bir kulağını kavradıktan sonra öbür elini kendi kalçasına dayamanın elitliğe, aristokrasiye ve centilmenliğe çok da aykırı düşmediğini söyleyebilirim.

Napolyon Bonapart’ı es geçebilir miyiz peki? Josefin’e,/“şimdi savaşa gidiyorum, üç güne dönerim, sakın yıkanma”/ dediğini hatırlatayım.

Cameron ve Napolyon’u bilmiyorum ama benim ergenlikteki zaafiyetlerimin bir kısmı yok artık. Bana sorarsanız, biraz daha rafine zevkleri olan bir erkeğim şimdi. 20 yıllık bir erkek arkadaşıma sorarsanız, kadınlar söz konusu olduğunda zevkim hiç fena değil. İkimiz de erkek olduğumuz için yanılıyor olmalıyız ama. Çünkü sevgililerimi çevremdeki kadınlara asla beğendiremediğimi gördüm hep.

-Biraz rejim yapsa hoş bir kız olur.

-Azcık zayıf değil mi? Yedirsene kıza!

-Çok güzel ama daha dün köyden gelmiş gibi giyiniyor.

-Güzel giyinicem diye abarttığı için rüküş olduğunu sen de düşünüyor musun?

-Ayakkabısı çantasına uymamış.

-Rimel ve ruj seçimleri biraz problemli olsa da…

-Göğüsleri silikon mu? Silikondur kesin.

-Hiç göğsü yok. Artık halledilebiliyor da bu. Yaptırsa, giydikleri daha da yakışır. Tanıdığım bir uzman var. İsterse…

Biliyor musunuz; bazen standartlara kafayı takmamanıza ve kendinizin de bir matah olmamanıza rağmen gerçekten kusursuz bir kadın bulursunuz. Bu durumlarda dahi etrafınızdaki diğer kadınların o kadına sallayacağı son bir mızrakları daima vardır.

-Çok da dikkatli bakmadım ama gözleri şehla gibi geldi. Yanılıyor da olabilirim tabii.

Ondan sonra beraber loş bir mekanda yiyeceğiniz ilk akşam yemeğinde iki saat boyunca yeni tanıdığınız o kadının gözlerine bakarken bulursunuz kendinizi. Acaba gerçekten şehla mı?

Şehlalıklarını böyle uyarıyla sonradan tespit edip terk ettiğim kadın hiç olmadı ama iki saat boyunca gözlerine bakmaktan dolayı yemekten sonra kendimi daha aşık hissettiklerim olmuştur.

Ben ve çevrem çok özel cins insanlar olamayız herhalde? Yok, değiliz de zaten. Az önce okuduğum bir habere göre Çin’de bir anne, oğlunun nişanlısı çok kısa boylu diye intihar etmiş. Kendini nehre atmış kadın. Evet, doğru okudum: Oğlunun nişanlısı olan kızın boyu kısa diye.

Sosyal medyadan takip ettiğim hoş bir hanım da bir yere 1,70 boyunda ve 56 kilo olduğunu yazıyor. Sigarayı bıraktığı için birkaç kilo almış ve onları vermesi gerekiyormuş. Açıkcası 1,70’e 56 veya 52 kilo olmak benimiçin pek bir şey ifade etmiyor ama eminim ki 1,70 boyunda 56 kilo olan bir kadın yiyerek ve içerek üç dört kilo daha verirse bir hayli kadın düşman edinir etrafında.

Tüm bu yazdıklarımı Cengiz Abazoğlu’nun Demet Evgar’ın bacaklarını ve belini fotoşopla inceltmesine ve bunun kopardığı gürültüye bağlamak istiyorum.

Bakın, şaka ve abartı bir yana, göz zevkime biraz güvenirim. Neyin neye yakıştığını bilirim az çok. Fakat en son ne zaman bir moda dergisine baktın diye sorarsanız bunu hatırlayamam. Defile? Şaka yapmayın, seyretmem tabii ki. Güzel insanlara bakmayı kim sevmez? Ben de severim. Ama güzellik yarışmalarına hayatım boyunca bakmadım. Bir fotomodel adı söyle deseniz aklıma sadece Claudia Schiffer gelir ki, tipim bile değil.

Dolayısıyla Cengiz Abazoğlu’nu ve Demet Evgar’ı tanımıyorum. Adlarını bile duymamıştım. O yüzden kadın hareketine gönül verenleri müthiş öfkelendiren bu skandalı duyduğumda ne yaptım, bilin bakalım? Google aramaya /“Cengiz Abazoğlu gay mi?”/ yazdım. Bingo! Öyleymiş. Şaşırmadım. Elimle koymuş gibi buldum.

Şuna gelmek istiyorum. Sevgili kadınlar heteronormatif, erkek egemen ve baskıcı bu kültürde kendilerine dayatılan güzellik normlarına bakmak istiyorlarsa eşcinsel erkeklerin ve kadınların ağırlıkta olduğu moda dünyasına değil, patriyarkal düzenin devamını mümkün kılan heteroseksüel erkeklerin dayattıklarına bakmalılar. Kime mesela? Napolyon Bonapart’a, David Cameron’a ve 2B’den Korkut arkadaşımıza, misal. Heteroseksüel erkekler nasıl kadınlardan hoşlanıyor?

Moda dergilerine, güzellik yarışmalarına değil, pornografiye bakın. Biz ordayız. Başka yerlerde aramayın. 10,000 porno yıldızı arasında yapılan bir araştırma, erkeklerin kadınları kumral, 1,65 boyunda, 53 kilo ağırlığında ve 34B göğüs ölçülerinde tercih ettiklerini ortaya koyuyor.

Buyrun size norm. Hadi şimdi yiyin birbirinizi!


Posted

in

Tags: