2020 yılında Fransa’da yapılan bir araştırmada insanlara Avrupa’yı Nazilerden kim kurtardı diye sordular. Fransızların çoğu bu soruyu Amerika diye yanıtladı. Aynı soru kendilerine 1950 yılında sorulduğunda Sovyetler Birliği demişlerdi.
Aklınızdan geçeni biliyorum. Evet, bence de öyle. Bu Fransızları daha çok sikerler.
Gerçeklerin önemi yoktur, çünkü herkese bir hikâye lazım. Facts don’t matter. Everbody needs a story der yazarlık hocaları.
İnsan doğası böyle işliyor. Gözüme çarpan bir araştırma, tarih boyunca iyi hikâye anlatanların çok daha fazla çocuk sahibi olduklarını ortaya koyuyordu. Evrimin temeli olan üreme başarısı demek ki gerçekleri kulağa hoş gelecek ve duyguları harekete geçirecek şekilde yeniden inşa edebilme kabiliyeti ile de alakalı.
Yalnız bir nüans var. İyi hikâye anlatarak toplumlara yön verebilirsiniz. Ama hikâyenizi iyi anlatırsanız insanlara dokunursunuz. İyi hikâye anlatanlarla hikâyesini iyi anlatanları ayırabilmek önemli. Bunların birinden hamile kalacaksınız çünkü.
Biliyor musunuz, dünyada sadece yedi hikâye var. Kabaca yedi temel senaryo yani. Çok satan bir yazar olmak istiyorsanız veya gişe rekorları kıran bir film yapmak istiyorsanız bu yediden birini seçebilirsiniz. Tadına doyum olmayan hikâyelerden birisidir mesela Rocky Balboa. Peki küllerinden yeniden doğan Fenix? Ya David ve Goliath? Zayıf, haklı ve iyi olan tam ah bitti öldü yazık denildiği anda geriden gelir, kendisinden güçlü olan kötüyü haklılığının ve iyiliğinin verdiği kuvvetle mucizevi bir şekilde alaşağı eder. Evet evet bildiniz! Galatasaray’a karşı 3-0 mağlupken sonunda 4-3 galip gelen Fener’in de hikâyesi de bu. Dünyada 7 gol atılan ço000k maç var. 17 atılan bile vardır. Ama bu 4-3 unutulmadı. Maç 3-0 iken galip takımın şımarık yıldızı Tanju Çolak orta sahada rövaşata yapıyordu. Sonra Aykut Kocaman çıktı sahneye. Bam! Hasan Vezir. Güm. Bam. Pat. Sizce Filistin de böyle şahlanır mı? Hakkı olan kaybettiği toprakları işgalcilerden geri alır mı?
Bir gün gelecek, güçsüz ve haklı olan, güçlü ve haksızın sırtını yere getirecek. Bu hikâye insanoğlunun en sevdiği yedi hikayeden biri olmasının yanında, İsrail – Filistin versiyonu ile anlatığında nüfusunun büyük çoğunluğu müslüman olan ülkelerde fazladan birkaç puan daha topluyor desek herhalde yanlış bir şey söylememiş oluruz. Ve yine bu hikâye, dünyadaki çatışmalara kesişimsel bakan akademide de doğru olan hikâyedir diyebiliriz. Bunu anlatmanız, haykırarak yaymanız hayrınıza. İşçiden, kadından, transtan, lgbt’den yana olan sol kime destek verecekti? Tabii ki Filistin.
Oysa küçük bir ihtimal de olsa Avrupa’yı Sovyetler kurtarmış olabilir. İsrail o toprakların gerçek sahibi midir? İnanın bilmiyorum. Bunu bilmek çok mu önemli? Eh, bence değil. Gerçeklerden bihaber olarak çok güzel yaşayabiliriz. Yaşıyoruz da. Avrupa’yı kimin kurtardığını bilmeden veya yanlış bilerek başarılı şirketler kurabildik, güzel aşklar yaşayabildik, nefis şaraplar tattık, hayırlı evlatlar olup güzel çocuklar yetiştirdik. Gerçeklerden haberdar olmamız gerekmiyordu bunları yapabilmek için. Lâkin arada bir tavır koymak gerekli. Peki koyalım. Filistin için elimizi taşın altına koyalım. Çünkü insanız. Acizden yana olmamız gerek.
Konsensus paradoksu
Veyahut barizlik paradoksu diyelim. Eski yahudilerde, bir sanık, bütün hakimler tarafından suçlu bulunduğunda serbest kalırdı. Firesiz fikirbirliği, sistemsel bir hataya delâlet eder.