Ne olursa olsun, sakın Larry’i rahatsız etmeyin

İsveç ile Türkiye arasında hava trafiği Haziran ayında açılınca ilk işim ailemi ziyaret için Ankara’ya gitmek oldu.

Bizimkiler 65 yaş üzerine verilen kısıtlamalardan bunalmamak için bahçesi ve oturma alanı daha büyük olan Ankara’nın dışındaki evi tercih etmişlerdi. Ben de onlarla birkaç gün geçirdim orada. Gerçekten tam bir rehabilitasyon merkezi. Güneş, kuşlar, ağaç, gölge, düşünme, okuma, sessizlik, gün ortası kestirmeleri… Ve tabii güzel yemekler.

Annem sigarayı bırakmış. Virüsten korktuğu için değil ama. İçtiği marka Eve. Kaçak geliyordu Türkiye’ye dedi. Korona yüzünden kaçakçılar kaçıramamış mı ne… Sigarası gelmemiş. O da bırakmış. İyi dedim. Bardağın dolu tarafını görmek lâzım.

Vald’anım hiçbir işi başkasına bırakmaz, yaptırmaz. 74 yaşında. Ve ev de çok büyük. Haliyle hiçbir şeyin yerini bilmiyorum ve soruyorum: Tabaklar hangi rafta, çarşaflar nerede, şampuan var mı? Asla cevap vermiyor. Oturduğu yerden kalkıyor, tabağı çıkarıyor, üst kata çıkıp şampuanın yerini gösteriyor, çarşafları seriyor. Anne bırak diyorum, sen söyle, ben yapayım. I-ıhh! Asla bırakmıyor. Hiçbir şey yaptırmıyor bana.

Sabah kahvaltıya indim, verandaya. Bizimkiler yapıp bitirmişler. Bilenler bilir, ben kahvaltıyı iki ayrı bölüme ayırırım. İlk tur, tuzlulardan oluşur. Tercihen yumurta. İdeali, İngiliz kahvaltısı. Bacon ve iki yumurta, yanında fasulye.  Türkiye’deysem sucuklu yumurta. Bu turda ekmeğe hiç gerek yoktur. Ancak ikinci turda sütsüz ve şekersiz kahveyle mükemmel bir denge sağlamak için iyi bir marmeladı şöyle özgül ağırlığı yüksek, kara bir ekmeğin üzerine yaymak gerekir. Hatta varsa altına önce keçi peyniri.

Ekmek var da, yerini bilmiyorum. Sordum.

-Ekmek nerdeydi?

Her zaman olduğu gibi cevap vermedi. Gözlerini bulmacasından ayırıp oturduğu yerden yavaşça kalktı. Dur mur falan dedim ama, nafile.

-Ya söyle ben alayım yerinden

-Yok, sen bulamazsın

Ekmeği acaba nasıl gizli bir yere sakladı da bulamayacağım diye arkasından takip ettim mutfağa. Ekmek, ekmeklikten çıktı.

-E bunu bulurdum ben

-Sarıyorum ama ben, bayatlamasın diye

-E sardığını söyleyebilirdin. Ben de kestikten sonra sarardım kalanını

Hiç cevap yok yine. Ekmeği tahtaya koydu.

-Ben keserim

-Yok, sen kesemezsin

-Ne demek ben kesemem ya? Sen beni ne sanıyorsun?

-Kesersin tabii ama düzgün kesemezsin


Jordan Peterson’ın Female Pathology – Oedipal Mother diye bir video dersi var.


Posted

in

Tags: