Türkiye’de bu kadar fakir varken neden Amerikalıları merak edeceğiz diye düşünebilirsiniz? Dört sebepten merak edebiliriz bana kalırsa:
Bir, Batı ülkelerinin kendilerine dair tuttukları kayıtlar daha kapsamlı ve daha kolay ulaşılabilir.
İki, hep kendimize bakarsak perspektifi kaybederiz.
Üç, başkalarının meselelerine onlardan daha soğukkanlı bakabiliriz. Bu, kendi benzer meselelerimize de daha soğukkanlı bakmamızı sağlayabilir.
Dört, Amerika kapitalizmin merkezi. Bakalım cehennemde işler nasıl yürüyor?
Putin’e karşı sürgünde mücadele veren eski satranç şampiyonu Gary Kasparov çağrıldığı bir üniversitede yaptığı bir konuşmasında “başarılı bir sosyalist düzende yaşamaktansa başarısız kapitalist düzende yaşamayı yeğlersiniz” demişti.
Çoğunuz, katılmaz, eminim. Almanya’da yazılımcılık yapan bir arkadaşım geçtiğimiz senelerden birinde ailesi ile birlikte Amerika’yı ziyaret etmişti. İzlenimlerini karalamış bir yere. Orada okudum. Evsizler moralini çok bozmuş. Koskoca Amerika niye Avrupa gibi yapamıyor diye düşüncelere dalmış. İzlenimlerin altına yorum yazan diğer insanlar da “Avrupa’nın gözünü sevelim”de birleşmiş.
Mesele biraz daha çetrefilli aslında.
ABD’de evsizler hakkında istatistik üreten ve uygulanacak politikalara yön veren kurumun rakamlarına göre her 10 bin Amerikalı’dan 18’i evsiz. Yuvarlayayım: bin kişide iki kişi yani (I). Peki fakirler? Birleşik Devletler Nüfus Sayım Bürosu bazı standartlar koymuş. Bu standartlara göre iki çocuklu bir aile yıllık 24 bin 36 doların altında bir parayla yaşamak zorunda kalıyorsa fakir olarak değerlendiriliyor (II).
Peki Amerika’da ne kadar fakir insan var?
Fakirlik Araştırmaları Merkezi’ne göre resmi fakirlik oranı yüzde 13,5 (III). Yani bin kişide 135 kişi fakir. İki kişi de evsizdi, etti 137. Bu durumda 863 kişinin durumu orta ile iyi arasında demek.
Acımasız ve korkunç kapitalizmin ana vatanı olarak görülen bir ülke için hiç fena değil bence. Kasparov pek yanlış değil gibi.
Peki ya zenginler? Zenginler, toplumsal sorumluluklarını alıyorlar mı?
Aslına bakarsanız çok da kötü değiller bu konuda. En zengin yüzde 10’luk kesim, toplanan federal vergilerin yüzde 68’ini ödüyor.
Ama gerçekten çarpıcı ve pek bilinmeyen şey şu olsa gerek:
Ne fakirler fakir, ne de zenginler zengin olarak kalıyor.
Amerikan halkının yüzde 56’sı, hayatlarının bir döneminde mutlaka en tepedeki yüzde 10’a dahil oluyorlar (IV). Bunun için 20 yıl boyunca banka borcunu ödediğiniz evinizi satmanız yeterli. Ev demişken, Amerikalılar’ın yüzde 64’ü kendi evinde oturuyor (V).
O hep bahsedilen lanet olası en zengin yüzde 1 var ya? İşte onların büyük bir kısmı sadece bir yıl için o yüzde1’lik kesimde yer alabiliyor. Sonra zirveden düşüyorlar. Ve yine o yüzde 1’in sadece yüzde 13’ü en tepede iki sene üst üste kalabiliyor (IV).
Doğru, Amerika’nın vatandaşlarına sunduğu sosyal güvenlik ağı pek kapsamlı değil Batı Avrupa’ya göre. Ancak Batı Avrupa’daki sosyal refah sisteminin Amerika’da uygulamaya geçirilebileceğinden de şüpheliyim. Nedenini, ülkede bugün sosyal güvenlik sistemine bağımlı yaşayan gruplara dikkatli bakarsak daha net görebiliriz:
Güney Asyalılar’ın yüzde 17’si, Avrupalıların yüzde 26’sı, Doğu Asyalıların yüzde 32’si, Latinlerin yüzde 41’i, Afro Amerikanların yüzde 48’si, Karayiplerden gelenlerin yüzde 51’i, Orta Amerika ve Meksika’dan gelenlerin 73’ü ve beyaz Amerikalıların yüzde 30’u Amerikan sosyal güvenlik sisteminden çeşitli şekillerde yardım alıyor (VI).
ABD’de kapsamlı bir sosyal devlet uygulaması yok. Böyle olmaktan da başka çaresi yok ama. Çünkü yüksek vergilerle finanse edilebilecek bir sosyal devletin olabilmesinin ön koşulları yok. Hiçbir zaman da olmayacak.
Bu alanda yapılmış pek çok çalışma var. Hepsi benzer şeyler söylüyor. Şu yaz gününde sizleri fazla okuma yaparak terlemeye zorlamak istemem. Kısaca şöyle diyebiliriz: İnsanların başkalarına karşılıksız yardım etme arzusu, kan, kültür ve din bağı azaldıkça düşüyor. Bugün Kaliforniya’daki evlerin yüzde 44’ünde İngilizce konuşulmuyor (VII). Houston Teksas’ta nüfusun yüzde 30’u Afro Amerikan, yüzde 40’ı Latin Amerikalı. Sadece yüzde 30’u beyaz. Amerika çok kültürlü, çok dinli, çok dilli ve çok ırklı bir ülke. Sosyal devletlerine gıpta ile bakılan Avrupa ülkeleri ise ABD’ye kıyasla daha beyaz, daha homojen. Tabii Batı Avrupa ülkeleri de gittikçe çokkültürlü, çok dilli, çok dinli bir yapıya dönüşüyorlar. Onların da sosyal devletleri çatırdıyor.
Tüm bunlardan, ama özellikle yukarıdaki son paragraftan Türkiye olarak ne dersler çıkarabiliriz, biraz düşünelim. Vardır mutlaka çıkaracağımız şeyler.
Kaynaklar:
I. The State of Homelesness in America ->
II. What are poverty thresholds and poverty guidelines? ->
III. What is the current poverty rate in the United States? ->
IV. Thomas Sowell – Wealth Disparity ->
V. Homeownership Rate in the United States ->
VI. Welfare Use by Immigrant and Native Households: An Analysis of Medicaid, Cash, Food, and Housing Programs ->
VII. Census Bureau: They Don’t Speak English at Home ->
Not: Bu yazım 2017 yılında Gazeteduvar’da yayınlandı
Türkiye’de bu kadar fakir varken neden Amerikalıları merak edeceğiz diye düşünebilirsiniz? Dört sebepten merak edebiliriz bana kalırsa:
Bir, Batı ülkelerinin kendilerine dair tuttukları kayıtlar daha kapsamlı ve daha kolay ulaşılabilir.
İki, hep kendimize bakarsak perspektifi kaybederiz.
Üç, başkalarının meselelerine onlardan daha soğukkanlı bakabiliriz. Bu, kendi benzer meselelerimize de daha soğukkanlı bakmamızı sağlayabilir.
Dört, Amerika kapitalizmin merkezi. Bakalım cehennemde işler nasıl yürüyor?
Putin’e karşı sürgünde mücadele veren eski satranç şampiyonu Gary Kasparov çağrıldığı bir üniversitede yaptığı bir konuşmasında “başarılı bir sosyalist düzende yaşamaktansa başarısız kapitalist düzende yaşamayı yeğlersiniz” demişti.
Çoğunuz, katılmaz, eminim. Almanya’da yazılımcılık yapan bir arkadaşım geçtiğimiz senelerden birinde ailesi ile birlikte Amerika’yı ziyaret etmişti. İzlenimlerini karalamış bir yere. Orada okudum. Evsizler moralini çok bozmuş. Koskoca Amerika niye Avrupa gibi yapamıyor diye düşüncelere dalmış. İzlenimlerin altına yorum yazan diğer insanlar da “Avrupa’nın gözünü sevelim”de birleşmiş.
Mesele biraz daha çetrefilli aslında.
ABD’de evsizler hakkında istatistik üreten ve uygulanacak politikalara yön veren kurumun rakamlarına göre her 10 bin Amerikalı’dan 18’i evsiz. Yuvarlayayım: bin kişide iki kişi yani (I). Peki fakirler? Birleşik Devletler Nüfus Sayım Bürosu bazı standartlar koymuş. Bu standartlara göre iki çocuklu bir aile yıllık 24 bin 36 doların altında bir parayla yaşamak zorunda kalıyorsa fakir olarak değerlendiriliyor (II).
Peki Amerika’da ne kadar fakir insan var?
Fakirlik Araştırmaları Merkezi’ne göre resmi fakirlik oranı yüzde 13,5 (III). Yani bin kişide 135 kişi fakir. İki kişi de evsizdi, etti 137. Bu durumda 863 kişinin durumu orta ile iyi arasında demek.
Acımasız ve korkunç kapitalizmin ana vatanı olarak görülen bir ülke için hiç fena değil bence. Kasparov pek yanlış değil gibi.
Peki ya zenginler? Zenginler, toplumsal sorumluluklarını alıyorlar mı?
Aslına bakarsanız çok da kötü değiller bu konuda. En zengin yüzde 10’luk kesim, toplanan federal vergilerin yüzde 68’ini ödüyor.
Ama gerçekten çarpıcı ve pek bilinmeyen şey şu olsa gerek:
Ne fakirler fakir, ne de zenginler zengin olarak kalıyor.
Amerikan halkının yüzde 56’sı, hayatlarının bir döneminde mutlaka en tepedeki yüzde 10’a dahil oluyorlar (IV). Bunun için 20 yıl boyunca banka borcunu ödediğiniz evinizi satmanız yeterli. Ev demişken, Amerikalılar’ın yüzde 64’ü kendi evinde oturuyor (V).
O hep bahsedilen lanet olası en zengin yüzde 1 var ya? İşte onların büyük bir kısmı sadece bir yıl için o yüzde1’lik kesimde yer alabiliyor. Sonra zirveden düşüyorlar. Ve yine o yüzde 1’in sadece yüzde 13’ü en tepede iki sene üst üste kalabiliyor (IV).
Doğru, Amerika’nın vatandaşlarına sunduğu sosyal güvenlik ağı pek kapsamlı değil Batı Avrupa’ya göre. Ancak Batı Avrupa’daki sosyal refah sisteminin Amerika’da uygulamaya geçirilebileceğinden de şüpheliyim. Nedenini, ülkede bugün sosyal güvenlik sistemine bağımlı yaşayan gruplara dikkatli bakarsak daha net görebiliriz:
Güney Asyalılar’ın yüzde 17’si, Avrupalıların yüzde 26’sı, Doğu Asyalıların yüzde 32’si, Latinlerin yüzde 41’i, Afro Amerikanların yüzde 48’si, Karayiplerden gelenlerin yüzde 51’i, Orta Amerika ve Meksika’dan gelenlerin 73’ü ve beyaz Amerikalıların yüzde 30’u Amerikan sosyal güvenlik sisteminden çeşitli şekillerde yardım alıyor (VI).
ABD’de kapsamlı bir sosyal devlet uygulaması yok. Böyle olmaktan da başka çaresi yok ama. Çünkü yüksek vergilerle finanse edilebilecek bir sosyal devletin olabilmesinin ön koşulları yok. Hiçbir zaman da olmayacak.
Bu alanda yapılmış pek çok çalışma var. Hepsi benzer şeyler söylüyor. Şu yaz gününde sizleri fazla okuma yaparak terlemeye zorlamak istemem. Kısaca şöyle diyebiliriz: İnsanların başkalarına karşılıksız yardım etme arzusu, kan, kültür ve din bağı azaldıkça düşüyor. Bugün Kaliforniya’daki evlerin yüzde 44’ünde İngilizce konuşulmuyor (VII). Houston Teksas’ta nüfusun yüzde 30’u Afro Amerikan, yüzde 40’ı Latin Amerikalı. Sadece yüzde 30’u beyaz. Amerika çok kültürlü, çok dinli, çok dilli ve çok ırklı bir ülke. Sosyal devletlerine gıpta ile bakılan Avrupa ülkeleri ise ABD’ye kıyasla daha beyaz, daha homojen. Tabii Batı Avrupa ülkeleri de gittikçe çokkültürlü, çok dilli, çok dinli bir yapıya dönüşüyorlar. Onların da sosyal devletleri çatırdıyor.
Tüm bunlardan, ama özellikle yukarıdaki son paragraftan Türkiye olarak ne dersler çıkarabiliriz, biraz düşünelim. Vardır mutlaka çıkaracağımız şeyler.
Kaynaklar:
I. The State of Homelesness in America ->
II. What are poverty thresholds and poverty guidelines? ->
III. What is the current poverty rate in the United States? ->
IV. Thomas Sowell – Wealth Disparity ->
V. Homeownership Rate in the United States ->
VI. Welfare Use by Immigrant and Native Households: An Analysis of Medicaid, Cash, Food, and Housing Programs ->
VII. Census Bureau: They Don’t Speak English at Home ->
Not: Bu yazım 2017 yılında Gazeteduvar’da yayınlandı
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.