Feministler evrimi neden anlamalı?

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.


Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.

Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.

Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.

Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.


Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik;  bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.

Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)

Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima  daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.

Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.

İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.

Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.

Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).

Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²

Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵

Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)

Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).

Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.

Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.

Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.

Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.

Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.

Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.

Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.

Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.

Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.


Kaynakça:

[1]  University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php

[2]  Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001

[3]  Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992

[4]  Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051

[5]  Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516

[6]  Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8

[7]  Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

[8]  Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.

[9]  Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283

[10]  Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3

[11]  Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full

[12]  Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279

[13]  Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X

[14]  Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g

[15]  Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf

[16]  Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17]  Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383

[18]  Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940

[19]  Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw

[20]  Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3

[21]  Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/

Yazar Marta Iglesias, Lizbon’daki Champalimaud Nörobilim Programı’nda bir doktora öncesi araştırmacıdır. Araştırmaları, eş seçimi ve saldırganlık gibi bağlamlarda evrimin beyin ve davranışları şekillendirme yollarına odaklanmaktadır.
Ben bir feministim ancak burada ne fikir sunmak ne de feministler arasında bir tartışma başlatmak istiyorum. Tüm çeşitli ideolojik farklılıklarına rağmen, bütün feministler aynı şeyi savunur: birer vatandaş olarak hem kadınların hem de erkeklerin aynı haklara ve ödevlere sahip olmasını; ve, her iki cinsiyetin de yaşamlarına dair söyleyecek son sözün eşit şekilde kendilerinde olması hürriyetini.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, feministleri ilgilendirmesi gereken ve insan davranışını açıklamaya yardımcı olabilecek ampirik kanıtlar sunmak.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farkların, ne yalnızca kültürel ne de sadece ataerkil öğretilerin birer ürünü olmadığını açıklamak ise asıl amacım.
Çeşitli atletik müsabakaların yanı sıra üroloji ve jinekoloji gibi farklı tıp alanları, erkekler ve kadınlar arasındaki en bariz biyolojik farklılıkları doğruluyor. Bilimsel yöntem de bizlere cinsiyetler arasındaki ilgi ve amaçlara dair görece gözden kaçabilen farklılıkları da anlamamız için yardımcı olabilir. Ve aslında bizi özgürleştirecek şey, ne olduğumuzu gerçekten anlamak olacaktır.
Farklı hayvanlara dair gerçekleştirilen çalışmalar, insan biyolojisini anlama serüvenimizde bizler için mühim gelişmeler ortaya koydu. Deniz salyangozu ve mürekkep balığı üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde nöronlarımızın işlev şeklini anlayabildik; bıldırcınlar, kurbağalar ve deniz kestaneleri üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde de embriyolarımızın gelişme sürecini öğrenebildik; dolaşım sistemimizin çalışma şeklini biliyoruz ve aksi bir durumda gerekli çözümleri bulabiliyoruz çünkü domuzların ve köpeklerin dolaşım sistemlerini inceledik. İnsan fizyolojisi üzerine yazılan ders kitapları, farklı hayvanlar üzerine gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen verilerle dolu; ve, bu bilgi birikiminin uygulanması sayesinde, daha iyi ve uzun bir yaşam sürebilmemizin önü açıldı. Ancak, hayvan modelleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalar bir de şuna işaret ediyor: Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar yalnızca fiziksel değil ayrıca davranışsal; ve, bunlar ortak evrimsel tarihimizin birer ürünü.
Tüm insanların taşıdığı ortak bir özellik mevcut: Hepimizin zürriyeti var. Bizler, üreyebilmiş bireylerin eylemlerinin sonucuyuz. Bu bireyler de, yine üreyebilmeyi becerilmiş farklı zürriyetlerin dünyaya getirdiği nesillere tabi. Bu zinciri oluşturan halkalar kuramsal olarak, ilk başlangıçtaki köklerimize kadar, üremeyi becerebilmiş bireylerin soyları boyunca izi sürülebilirdir. Üremeyi becerememiş olanlar ise geride kendilerinin birer kopyasını bırakmadılar, yani artık yoklar. (Evrimin işlevselliğinin doğal seleksiyon ve genetik kayma aracılığıyla, yani sentetik kuramıyla, yapılmış daha detaylı bir açıklamasına UC Berkeley web sitesinden erişilebilir.¹)

Dolayısıyla, her bir varlık potansiyel olarak üreyimsel olarak faydalıdır çünkü kendisi de aynı şekilde üreyimsel olarak başarılı olmuş ebeveynlerin çocuğudur. Ancak eşeyli üreme, yaşayabilir ve üreyebilir bir yavruyu dünyaya getirebilme becerisinin yanı sıra uygun ve üreyebilen bir eşi bulabilmeye de bağlıdır. Adaylık için karşı cinsten olmak gerekir ya da, tam olarak açıklamak gerekirse, bu birey karşı cinsin üretebildiği eşey hücrelerini sağlayabilen biri olmalıdır. Cinsiyetlerden birisi büyük ve statik eşey hücreleri üretmektedir (yumurtalar, nispeten üretmesi “pahalı” olanlar); diğer cinsiyet ise küçük olan ve hızlı hareket edebilen eşey hücrelerini üretir (sperm, bir şekilde “daha ucuz” olanlar). Birçok türde, “pahalı” eşey hücrelerine sahip olan cinsiyet (dişiler) üremeyle alakalı olan pahada ağır diğer meselelerin de çaresine bakmaktadır. Örneğin; dişi deniz kaplumbağaları kumsalda yumurtlayabilmek için okyanusu aşarlar. Dişi örümcekler ise bildiğiniz iç organlarını kusarlar ki yavruları kendisini gerçekten öldürene dek yiyip beslenebilsinler. (Böyle örneklere kıyasla sabahın üçünde bebeğinizi emzirmek için uyanmak pek de zahmetli gelmiyor kulağa.)
Elbette, her tür için geçerli değil dişinin masrafların çoğunu yüklenmesi; ancak, çocuk taşımada ve büyütmede geçerli olan pahada yüklü sorumlulukları üstlenen cinsiyet hangisi olursa olsun, kendisi için eş seçerken daima daha seçici davranacaktır. Sonuçta, herhangi bir aksiliğin ağır faturasının çocuğu taşıyanlar karşılayacak (örneğin, kendi neslini sürdürememek ya da yaptığı ilgili yatırım sonucunda oldukça kısa bir soy ağacı bırakmak geride). Yani, eş seçiminin altında yatan yönlendirici mekanizmalar işlevsel olabilmek doğrultusunda muazzam baskılara tabidir; bu durum da, kaçınılmaz olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara yansır. Bu baskıların sonucunda, bizleri seçici ve hatta kimi zaman adice davranmaya iten, kuvvetle ayrımcı becerilerimiz ortaya çıktı.
Bunların sonucunda, birlikte üreyebileceğimiz olası eşlerimizi aralıksız olarak ölçüp değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tarihsel olarak, bu düzenleme etkili ve başarılı bir üreme stratejisi olmuştur ki bu da günümüzde yaşayan ve gelecek nesilleri kendilerinin kopyalarını üretip sürdürecek bireylerin varlığıyla sabittir.
İnsanlarda, dişiler üremenin yadsınamaz şekilde ağır yükünü taşır; ve, cinsiyetler arasındaki morfolojik farklılıklar, her iki cinsiyette de daha etkili birer üreyici olmak için gerçekleşen seçimlere dair farklılıkları ima etmektedir. Fakat, dişil ve eril üreme stratejilerinin arasındaki fizyolojik ve anatomik farklılıkların davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlamak da önemlidir.

Feministler arasında; insanların ve hayvanların bu dünyada farklı rolleri oynadığının yanı sıra farklı kurallara tabi olduklarına dair inanmaya yönelik yaygın bir eğilim mevcut. Kimisi bunu “kültür” ya da “zekaya” yorarken kimisi de “topluma” yorumluyor. Ancak, hayvanlar ve insanlar arasında olduğu iddia edilen bu farklılıklar, detaylı incelemeler karşısında cılız kalıyor.
Şüphesiz ki kültürel boyutlarımız üreme şekillerimizi etkiliyor; ama, bu pek de değişime tabi tutulabilecek bir şey değildir. Çünkü, eş seçmek ve üremek için evrime uğrattığımız mekanizmalar, biyolojimizin başarıyla neslini sürdürebilen bir soy ağacı boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış bir ürünüdür. İşte tam da bu yüzden, insanların bu açıdan da tipik bir tür olduğunu ummak makuldür; aynı yukarıda verdiğimiz diğer örneklerde olduğu gibi (nöron ve kalp fonksiyonları, embriyo gelişimi vb.). Evrimsel biyoloji, her bir bireyin genetik olarak gelecek nesillere katkı sunabilmek ve de sonrasında bizzat kendileri de nesillerini sürdürecek yeni nesilleri dünyaya getirmek için en iyi stratejiyi izleyeceğini öngörüyor.
Ancak, bu strateji erkekler ve kadınlar için, ayrı üreyimsel işlevlerinden dolayı, farklı olacaktır. Atalarımız tarafından izlenen stratejilerin faydalılığı bizzat kendi bireysel varoluşumuzun gerçeği denli basit ve temel bir gerçeği belirlemiştir. Her ne denli toplumsal ve kültürel ilişkilerimiz eksensel olarak etki etse de bu stratejiler bizlerin birer temel parçası olagelmiştir. Biraz abartı kaçacak olsa da sabah uyandığımız andan gece yattığımız ana dek geçen süreçte gerçekleştirdiğimiz birçok eylemin nihai amacı neslimizi sürdürmektir (ya da şu anda hayatta olan çocuklarımızın yaşamını en azından onlar da kendi nesillerini sürdürebilecekleri yaşa kadar garanti altına almaktır).
Bu süreç, erkeklerde ve kadınlarda kendini farklı şekillerde açığa çıkarır ve farklı davranışlar üretir. Kadınlar olarak, daha büyük üreyimsel yatırımımızdan dolayı genellikle son derece seçiciyizdir. Öyleyse, erkekler de bir ilişkide ciddi zaman ve kaynak yatırımı yapmak zorunda kalacaklarını düşündükleri takdirde gerçekten seçicidirler.²
Sonuç olarak, tüm dünyadaki farklı kültürlerden kadınlar ve erkekler tutarlı bir şekilde karşı cinsteki farklı şeylere odaklanmaya meyillidirler (gerçi, mantıksal olarak, ortak tercihler de mümkündür). Dahası, her iki cinsiyet de kendi kişiliklerinin ve fiziklerinin farklı yönlerine vurgu yaparlar bir eşi çekebilmek için.³ ⁴ ⁵ ⁶ ⁷ Bu durum nihayetinde, erkekler arasında olan rekabeti, kadınlar arasında gerçekleşenden çok farklı kılar; benim fikrime göre, erkekler bunu bariz bir şekilde⁸ sergilerken kadınlar bu durumu daha incelikli ve muzır şekilde hallederler.⁹ ¹⁰ ¹¹ ¹² ¹³ ¹⁴ ¹⁵
Bu farklılıklar, gündelik hayatta gözlemlediğimiz farklılıklar olarak açığa vurulurlar: çocukken tercih ettiğimiz oyuncaklardan tutun da yetişkinliğimizde tüketmeyi seçtiğimiz ürünlere; zorbalığın nesnesi ya da azmettirici olmaya meyilliliğimizden trafikte bir kazaya sebep olma ihtimalimize; metroda giderken oturma şeklimizden tutun da kariyer ve statüye iliştirdiğimiz öneme.

Bu davranışlarımız, neyi neden yaptığımızın bilincinde olmadan gerçekleşir (o ya da bu şeyi yapmayı istediğimiz gerçeğinin haricinde). Ancak, üreyimsel bir stratejiyi izlediğimizi bilmemize gerek yoktur bizzat bu stratejiyi izlemek için. ¹⁶ ¹⁷ Basitçe, yalnızca bir şekilde davranmak isteriz, eğilimlerimizin asıl sebeplerini sorgulamadan. (Örneğin, canımız bir hamburger çektiğinde, birkaç gram gıdanın içerdiği o kadar çok yağ ve karbonhidratı tüketmenin enerji ihtiyacımızı karşılamak için etkili bir strateji olduğuna bilinçli bir farkındalıkla nadiren yaklaşırız.)
Kadın ve erkeklerin bu açılardan farklı olması gerçeği, feministleri cinsiyetler arasındaki tam eşitlikçi mücadelelerinden menetmiyor. Fakat, eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunların gerçeğini anlamamız önemlidir; ve, tarih bizlere, yetersiz testlere tabi tutulmuş kuramları izlemenin ortaya koyduğu tehlikelerin örneklerini sunmaktadır. Erkek ve kadın beyinleri arasındaki farklılıkların toplumsal olduğuna ikna olan bir tıbbi araştırmacı ve ekibi, başarısız bir sünnet sonucu penisini kaybeden bir bebeğin ailesini, kendisini bir kız çocuğu olarak yetiştirmeleri konusunda ikna etmiş.¹⁸ Hormon enjeksiyonlarına ve ailenin çocuğu ikna etme çabalarına rağmen, sonunda bu olaya karışan herkes yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmış (hepsi için korkunç sonuçları olan bir şekilde).
Ancak, bazı feministler evrimsel biyolojinin insan türüne uygulanabilirliğinden şüphe etmeyi tercih ediyorlar. Cinsiyetler arasındaki davranışsal eşitliğin doğada var olduğuna ancak kültürün bizlerdeki cinsiyetler arası farklılıklara sebep olduğuna inanıyorlar (örneğin, Kendine Ait Bir Akıl’ın ilk bölümüne göz atabilirsiniz).¹⁹ ²⁰ Belli ki bu düşünce tarzıyla ters düşmek, kişinin “biyolojik belirlenimci” olduğunu manasına geliyor; nahoş, çünkü, bu farklı düşünce şekli cinsiyetçi şiddet ve sistemik eşitsizliği temize çıkarıyor.
Ama böyle bir sonuca varmak için ciddi bir seviyede bilimsel ve tarihsel körlüğe sahip olmak gerekiyor.
Davranışlarımızdaki biyolojik farklılıkları olumlamaya karşı olan direnç, bu farklılıkları açıkça hatalı olan üç varsayıma bağlamanın ortaya çıkaracağı sonuçların korkusundan kaynaklanıyor: 1) doğal olan şey iyidir, 2) doğal olan şey doğrusudur, ve 3) biyolojik olarak temellenen şeyi modifiye etmek imkansızdır.
Eğer her doğal olan şey iyi olsaydı, diş telleri üreten şirketler çoktan batıp gitmişlerdi; henüz 19 yaşında böbrek iltihabından ölebilirdik ve olduğumuz orgazm sayısınca (ya da neredeyse o sayıda) çocuğumuz olurdu. Aynı doğalcılık yanılgısı, sırf yapmak istediğimiz şeylere doğal olarak meyilliyiz diye bunlara mahsus davranışlarımızı olumlamayla da ilgilidir. Bu yönde, cinsel olgunluğa ulaşmış 13 yaşındakilerle ilişkiye girmek doğalmış gibi görünebilir. Aynı her istediğimizi önümüze çıktıkları gibi elde etmek için atılmak ya da diğer canlıları kişisel faydalarımız için acımasızca kullanmak gibi. Ama, çoğumuz bu eylemleri ne gerçekleştirir ne de yapanları mazur görürüz. Bir davranış şeklinin biyolojide temeli olması, bu davranışın gerçekleştirilmesini salık vermez. Kültürel normlar, davranış ve etikler üzerine anlaşmalardır; ve, doğal olan ya da olmayana referansla haklı çıkarılamazlar. Son olarak; biyolojide temeli bulunan her bir olgunun değişmez olup olmadığı sorusunu, yukarıda ele alınan nadir ve uygunsuz davranışlara istinaden çürütebiliriz; ya da, rehber köpeklerin her köşe başında kendi bölgelerini işaretlemekten kaçınmalarını gözlemleyerek de yapabiliriz bunu.
Grup içi yatkınlıklardaki farklılıklara rağmen, hepimizin ortak hedefi birbirimizi diğer bireylere karşı saygılı olmak için cesaretlendirmek ise eğer, bu hedefe mevzubahis farklılıklara sebep veren temelleri görmezden gelerek iyi bir şekilde varamayız. Kimi hallerde saygıyı dayatmak işe yarayabilir; ancak bu, dikkat çekici bir şekilde her geçen sene sabitliğini koruyan erkeklerin işlediği kadın cinayetlerinin sayısını pek etkilemiş görünmüyor. Eğer, korkuyu bir değişim lokomotifi olarak araçsallaştırmanın, yanılgıların kat be kat atmasına müsaade etmenin ve yanlış anlamaların giderek artmasının sebebi olacak kuralları dayatmak yerine; doğal olarak ortaya çıkan ve üzerine eğilebileceğimiz farklılıkları kabul edersek, cinsiyete dayalı sorunlarla daha üretken bir şekilde başa çıkabiliriz. Kimi feminist yazarlar, cinsiyete dayalı farklılıkları dikkate almanın, cinsiyet eşitsizliğine karşı olan mücadele için yaralayıcı bir unsur olduğunda ısrarcı.²¹Ancak, insanlardan biyolojik olarak temellenmiş cinsiyete dayalı farklılıkları görmezden gelmelerini istemek, yalnızca bu farklılıklar tarafından üretilen başkalıkları anlamayı ve bunlara değinmeyi çok daha zor hale getiriyor. Diğer feministler ise yalnızca kadın olmaları gerçeğinin kendilerini, kadınların motivasyonları üzerine mutlak bir kesinlikle fikir belirtmekte yetkili merci yaptığını iddia ediyor. Lakin bu, sistemik bir değerlendirme olmaksızın, kişinin kendi örnekleri üzerinden genellemeler yapmasından başka bir şey değil.
Fikir ve yargılarımızı, nesnel gerçekliğe olabildiğince yakın şekilde dayanan gözlemlere dayandırarak oluşturmak daha iyidir; çünkü, amaçlarımız politiktir ve bunların her birimizi etkilemesini isteriz. Bu yüzdendir ki değiştirmeye çalıştığımız gerçekliğin doğasını; ve, toplumsal politikalar aracılığıyla hayatın her alanında topyekun cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin hem başarısızlığa uğramasının hem de kimi durumda daha vahim eşitsizliklere yol açmasının ardındaki sebepleri anlamak zaruridir. Dünyayı kendimizin istediği yöne götüren fikirler üzerine siyasal eylemler gerçekleştirilemez (ki her insanın gitmek istediği bir yön var). Aksine, bu siyasal eylemler, doğal gerçekliği olduğu şekliyle en iyi biçimde anlayışımızın temelleri üzerinde yükselmelidir.
Ancak, haberler iyi, bilgi hiçbir zaman olmadığı denli özgürce erişilebilir artık. Eğer birazcık İngilizce öğrenmek ve temel istatistik bilgisini kavramak için çaba gösterirsek, her birimiz başkalarının zaten tamamladığı ve sunduğu işler üzerinden kendimiz için sonuçlar çıkarabiliriz. Kaldı ki aramızdan bu işlerin sonuçlarından ikna olmayanlar çıkarsa, onlar da bizzat aynı araştırma ve analiz araçlarını kullanarak aksini kanıtlayabilirler. Kimisi ise doğruluk ve mantığı bir kenara atıp, bunun yerine aşı karşıtlarının ya da insanlığın Ay’a hiç ayak basmadığını iddia edenlerin yolunu izleyebilir. Ancak, bu tür davranışlar hiçbir şeyi inşa etmemize fayda etmez. Bu davranışlar yalnızca rüzgara karşı bağırmak ya da gerçekle alakası olmayan normların çığırtkanlığını yapmak gibidir ki, bu yüzden de, etkili ve anlamlı bir değişim yaratma sürecine zerre katkıları yoktur.
Bizi cinsiyetçi şekillerde davranmaya iten farklılıkların kültürsüzlükten değil de bizzat kültürden kaynaklandığına inanmayı tercih edebiliriz. Ancak, bu şekilde yalnızca, müşterek biçimde istenmeyen normları dayatmaya devam edeceğiz; bu da, aramızdaki farklılıkları alevlendirerek birlikte oluşturduğumuz toplumları daha düşmancıl kılıp her geçen gün daha da yapaylaşan insan ilişkileri üzerine temellendirecek. Birçok feminist tarafından a priori olarak kabul edilen; “dil cinsiyetçidir ve dili değiştirmek farklılıkları azaltacaktır,” gibi ideolojik fikirler, eşitliğe ulaşmak için alınan yol boyunca doğru düzgün değerlendirilmedi henüz. Bu mühimdir çünkü dünyayı değiştirmek için önce ne olduğumuza ve neden mevcut davranışlarımızı sergilediğimize dair çalışmaları yürütmemiz gerekiyor.
Eğer amacımız bilginin ve anlayışın peşinden gitmiyor ve bunun yerine yalnızca sosyalleşmenin cinsiyetçiliği ürettiğinde ısrar eden dogmayı teşvik ediyorsa; korkarım ki ne kadınların işyerinde önlerine çıkan engeller ortadan kalkacak, ne kadın cinayetlerinin sayısı azalacak. Üstüne, toplumu iyileştirme çabalarımız daimi birer hayal kırıklığı ve hüsran kaynağına evrilecek. İnsan davranışının bilimsel bilgilerinin feminizmin siyasal amaçlarıyla olacak sentezi için gayret etmeliyiz. Paylaştığımız dünyayı, oluşturduğumuz toplumları ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için açık fikirli olabilmek bizim elimizde. Yalnızca bu araçlarla bile gerçek eşitlik için gerekli şartları yaratabiliriz.
Kaynakça:
[1] University of California B. Understanding Evolution; Erişim: http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/teach/guidetoevo101.php
[2] Buss D, Schmitt D. Sexual Strategies Theory: An Evolutionary Perspective on Human Mating. Psychological review. 1993; Erişim: http://psycnet.apa.org/psycinfo/1993-29295-001
[3] Buss D. Sex Differences in Human Mate Preferences: Evolutionary Hypotheses Tested in 37 Cultures. Behavioral and Brain Sciences. 1989; Erişim: http://journals.cambridge.org/abstract_ S0140525X00023992
[4] Schmitt D. Sociosexuality from Argentina to Zimbabwe: A 48-Nation Study of Sex, Culture, and Strategies of Human Mating. Behavioral and Brain Sciences. 2005; Erişim: http://journals.cambridge. org/abstract_S0140525X05000051
[5] Shackelford T, Schmitt D, Buss D. Universal Dimensions of Human Mate Preferences. Personality and Individual Differences. 2005; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S0191886905000516
[6] Lippa R. Sex Differences in Sex Drive, Sociosexuality, and Height Across 53 Nations: Testing Evolutionary and Social Structural Theories. Archives of Sexual Behavior. 2009; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s10508-007-9242-8
[7] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/
[8] Archer J. Sex Differences in Aggression in Real-World Settings: a Meta-Analytic Review. Review of General Psychology. 2004; Erişim: http://doi.apa.org/psycinfo/2004-21519-006.
[9] Fisher M. L. Female Intrasexual Competition Decreases Female Facial Attractiveness. Proceedings of the Royal Society of London B: Biological Sciences. 2004;271(Suppl 5):S283–S285. Erişim: http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/271/Suppl_5/S283
[10] Fisher M, Cox A. The Influence of Female Attractiveness on Competitor Derogation. Journal of Evolutionary Psychology. 2009 6;7(2):141–155. Erişim: http://www.akademiai.com/doi/abs/10.1556/JEP. 7.2009.2.3
[11] Fisher M, Cox A. Four Strategies Used During Intrasexual Competition for Mates. Personal Relationships. 2011; Erişim: http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1475-6811. 2010.01307.x/full
[12] Puts D. Beauty and the Beast: Mechanisms of Sexual Selection in Humans. Evolution and Human Behavior. 2010; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S1090513810000279
[13] Puts D, Barndt J, Welling L. Intrasexual Competition Among Women: Vocal Femininity Affects Perceptions of Attractiveness and Flirtatiousness. Personality and Individual Differences. 2011; Erişim: http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/ S019188691000454X
[14] Puts DA, Bailey DH, Reno PL, Puts DA, Bailey DH, Reno PL. Contest Competition in Men. 2015; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr=&id=zt_RCgAAQBAJ& oi=fnd&pg=PA385&dq=Puts+2015+competition&ots=eDZhScr35y& sig=0WV7MWp3PLbRkHf5Zev08WqU34g
[15] Fisher ML. Women’s Competition for Mates: Experimental Findings Leading to Ethological Studies. Human Ethology Bulletin Proc of the XXII ISHE Conference. 2015; p. 53–70. Erişim: http://ishe.org/wp-content/uploads/2015/04/HEB_2015_30_1_53-70.pdf
[16] Kóscinski K. Facial Attractiveness: General Patterns of Facial Preferences. Anthropological Review. 2007; Erişim: http://www.degruyter.com/view/j/anre.2007.70.issue-1/ v10044-008-0001-9/v10044-008-0001-9.xml[17] Little AC, Jones BC, DeBruine LM. Facial Attractiveness: Evolutionary Based Research. Philosophical transactions of the Royal Society of London Series B, Biological sciences. 2011 6;366(1571):1638–59. Erişim: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21536551http://www. pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=PMC3130383
[18] Diamond M, Sigmundson HK. Sex Reassignment at Birth: Long-Term Review and Clinical Implications. Archives of pediatrics & adolescent medicine. 1997 3;151(3):298–304. Erişim: http://www.ncbi. nlm.nih.gov/pubmed/9080940
[19] Campbell A. A Mind of Her Own: The Evolutionary Psychology of Women. 2013; Erişim: https://books.google.es/books?hl=es&lr= &id=VdgtAAAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP2&dq=%25E2%2580%259Ca+mind+ of+her+own%25E2%2580%259D.+The+evolutionary+psychology+of+ woman%25E2%2580%259D+de+Anne+Campbell&ots=Zh3V8zClWf&sig= 477_wcVGz4FtH-rSdTmViRSIFiw
[20] Buss D, Schmitt D. Evolutionary Psychology and Feminism. Sex Roles. 2011; Erişim: http://link.springer.com/article/10.1007/s11199-011-9987-3
[21] Petersen J, Hyde J. A Meta-Analytic Review of Research on Gender Differences in Sexuality, 19932007. Psychological bulletin. 2010; Erişim: http://psycnet.apa.org/journals/bul/136/1/21/


Posted

in

Tags:

Comments

Leave a Reply