Öfke toksoplazması

I.asdasdasdasdasd asd as ads das asd asd asd as dasd asd asdsad ads asd ads

dasdasdlas;l j;adsj ;lasj ;ldsaj l;sadj ;lasj ;ldasdas sa

sadasdasdasdasdasdasdasdasdas asdasdasdasdasdasdqwdqwwqdasdsadas sadasdasdasdadasa asdasdasdasdasdasdas

sadasdasdasdasdasdasdas asdasdasdasdasdasd

It seems like there’s a typo or accidental keystroke in your message. Could you please provide more information or clarify what you need help with? I’m here to assist you with writing articles or any other writing tasks you might have. might have.

Yeni duyduğum eski bir haber: PETA, yalnızca (ve alnızca) et yemekten vazgeçmeyi kabul etmeleri halinde ihtiyaç sahibi Detroitli ailelerinin su faturalarını ödemeyi teklif ediyor.

Tahmin edilebileceği gibi, bu hareket iplerin gerilmesine sebep oldu. International Business Times, durumu, kelime oyunu yapmaya çalışarak “kendi ipleriyle boğuldular” başlığıyla verdi. Groundswell’e göre “büyük pot” kırdılar. Daily Banter, “herkesin PETA’dan nefret etmesinin sebebinin” bu olduğunu söylüyor. Jezebel onları “pislikler” olarak tanımladı.

Tabii ki, daha önce kürk giyen modellere kırmızı boya atma, Holokost kurbanlarının resimleriyle  hayvanlarınkini yan yana koyma, hayvanların resimleriyle Afro-Amerikan kölelerinkini yan yana koyma ve çıplak insanları kullanarak pornografi çizgisine varan reklamlar verme eylemleri gerçekleştirmiş olan PETA, söylenenleri normal karşılıyor.

İnsanlar bunlara “gaf” diyor ancak bir de diğer şıkkı düşünün. Vegan Outreach, PETA ile aynı alanda mükemmel ve itiraz edilemeyecek çalışmalar yapan son derece sorumlu bir hayır kurumu. Kimsenin onlardan haberi yok. Oysa PETA’yı “bu reklam kampanyası çizmeyi aştı mı?“ yönündeki sonu gelmeyen ahmakça tartışmalar nedeniyle herkes biliyor.

Herkes vegan olmasa da, fabrika çiftçiliği hakkında yeterince bilgi sahibi olan çoğu insan bundan rahatsız. PETA’nın insanları fabrika çiftçiliği yanlılığından fabrika çiftçiliği karşıtlığına dönüştürmesine gerek yok zira ortada fabrika çiftçiliği yanlısı radikal tabanı bulunmuyor. Onların sorunu anlaşmaya varamamak değil. Dikkat çekememek.

PETA dikkat çekiyor, ancak bir bedel uğruna. Herkes PETA’dan bahsediyor, bu da herkesin hayvanlara etik davranılması hakkında konuşması gibi bir şey, bir nevi zafer. Ancak konuşmaların çoğu şu şekilde: “Onlardan nefret ediyorum, beni acayip kızdırıyorlar”. Hatta bazıları “sırf PETA’yı kızdırmak için çok daha fazla et yiyeceğim” bile diyor.

Bir tarafta Vegan Outreach, diğer tarafta ise PETA ile hassas bir teraziden söz ediyoruz.

Vegan Outreach, temelde herkesin fabrika çiftçiliğinin kötü olduğunu kabul etmesini sağlayabilir, ancak kimsenin dikkatini buna çekemez.

PETA ise herkesin dikkatini fabrika çiftçiliğine çekebilir, ancak normalde buna karşı çıkacak pek çok insan, tanıtma biçimi kendilerini kızdırdığı için destekleme yolunu seçecektir.

Ama en azından dikkatlerini çektiler!

PETA’nın kendi topuğuna sıkması aptal olmasından değil. Topuğuna sıkıyor zira güvenilirliğini yok etme pahasına da olsa böyle yaptığı için onu ödüllendiren bir yokuşu tırmanıyor.

II.

Rolling Stone‘da yayınlanan Virginia Üniversitesi tecavüz olayı sahte çıktı.  Böylelikle, sahte çıkan, büyük çapta ses getirmiş, uzun ve diğerlerinin arasından sıyrılmış diğer tecavüz dosyalarının arasına katıldı.  Çalışmalar bazen tecavüz iddialarının sadece yüzde 2 ila 8’inin sahte olduğunu öne sürmekte. Buna rağmen olağanüstü viral olan iddiaların oranı bundan çok daha yüksek oranda olsa gerek. Eskiler ne demiş:  Bir kez olursa rastlantıdır. İkinci kez olursa tesadüftür. Üçüncü kez olursa işin içinde düşmanlar vardır.

Bu hikayeleri viral hale getirmede en etkili araçların genellikle feminist aktivistler olduğu gözlemi, esrarı karmaşıklaşıyor. Kamu güvenini itibarsızlaştırmak için en şaibeli suçlamaları seçen tecavüz yanlısı gazetecilerin komplosu değil bu. Bu vakaları özellikle tecavüz kurbanlarına inanılması ve güvenilmesi gerektiğini savunan kampanyaları için öncü davalar olarak seçen insanlar. Öyleyse neden en ses getirmiş davaların sahte çıkma olasılığı, neredeyse her zaman gerçek olan ortalama davalardan daha yüksek?

Sahte ithamlarda bulunan kişilerin, hikayelerini mümkün olduğunca şok edici ve olağanüstü hale getirecek kadar boş zamanları olduğu çeşitli kişiler tarafından dile getirildi. Oysa ben daha az sıklıkta bahsedilen iki endişeye odaklanmak istiyorum.

The Consequentialism FAQ ahlaki kararlarla ilgili sinyallemeyi şu şekilde açıklıyor:

Sinyallerken, öğe ne kadar pahalı ve kullanışsızsa, sinyal olarak o kadar etkili olur. Gözlük, pahalı olsa da, servet sinyallemek için verimsiz bir yoldur çünkü faydalıdır; kişi çok zengin olduğu için değil, gerçekten gözlüğe ihtiyacı olduğu için kullanıyor olabilir. Öte yandan, büyük bir elmas mükemmel bir sinyaldir; kimsenin büyük bir elmasa ihtiyacı olmadığından, alan kişinin çok parası olduğu düşünülür.

Ahlaki ikilemlere karşılık olan bazı cevaplar da sinyal gönderebilir. Örneğin, prezervatif kullanımına karşı çıkan bir Katolik, başkalarına (ve kendisine!) ne kadar sadık ve dindar bir Katolik olduğunu gösterir, böylelikle sosyal güvenilirlik kazanır. Elmas örneğinde olduğu gibi, bu sinyalleme normalde kullanışsız olan bir şeye odaklanırsa daha etkilidir. Katolik adam sadece öldürmemeyi seçmiş olsaydı, bu durum Katolik doktrini ile uyumlu olsa bile, zayıf bir sinyal verirdi zira bunu Katolik olmanın yanı sıra başka iyi nedenlerle de yapıyor olabilir – tıpkı zengin olmanın yanı sıra başka nedenlerden dolayı gözlük satın alabileceği gibi. Tam da kondoma karşı durmanın korkunç bir karar olmasının onun böylesine iyi sinyalleme sağlıyor olması gibi.

Öte yandan daha genel baktığımızda, insanlar ne kadar ahlaklı olduklarını sinyallemek için ahlaki kararları kullanabilirler. Bu durumda, bazı ahlaki ilkelere dayanarak felakete yol açan kararlar seçerler. Ne kadar çok acı ve yıkım desteklerlerse ve bir ilke ne kadar belirsiz olursa, ahlaki ilkelerini harfi harfine izlemeye duydukları bağlılık o kadar açık görülür. Örneğin, Immanuel Kant, baltalı bir katil size en iyi arkadaşınızın nerede olduğunu soruyorsa, onu bulduğunda öldürmeye niyetli olduğunun bariz olduğunu ve baltalı katile gerçeği söylemeniz gerektiğini, çünkü yalan söylemenin yanlış olduğunu savunur. Bu, ne kadar ahlaklı bir insan olduğunuzu göstermede etkilidir – bundan sonra hiç kimse dürüstlüğe olan bağlılığınızdan şüphe etmeyecektir – ancak arkadaşınız için sonuçlarının iyi olmayacağı da kesindir.  

Aynı şekilde, doğru olduğu ortada olan bir suçlamaya ne kadar fazla inandığınızı duyurmak hiçbir şey sinyallemez. Hard-core anti-feministler bile videoya çekilmiş bir tecavüz suçlamasına inanır. Grup içinden birinin olduğu kadar grup dışından birinin de bulunabileceği ahlaki bir eylem, rezil sinyalleme ve rezil bir kimlik siyasetidir. Mağdurları ciddiye almaya ne kadar inandığınızı sinyallemek istiyorsanız, bunu bulabileceğiniz en şaibeli vaka bağlamında ele almanız gerekir.

Ancak bunun dışında, PETA Prensibi şudur: bir şey ne kadar tartışmalı ise, o kadar fazla konuşulur.

Gerçekleştiği belli olan bir tecavüz mü? İnsanların gözüne sokarsanız zorbalık olduğunu kabul edeceklerdir, tıpkı fabrika çiftçiliğinin zorbalık olduğunu kabul ettikleri gibi. Ama bununla ilgili pek de fazla konuşmayacaklar. Her gün milyonlarca zorbalık oluyor, insanları kabuklarından çıkarmak için bundan daha fazlasına ihtiyacınız olacak.

Öte yandan, şaibeli tecavüz iddiaları hakkındaki tartışmalar tartışma olmaktan öteye gidemez. İnsanlar birbirlerini kadın düşmanı ya da erkek düşmanı diye veya ağızlarına geldiği gibi suçlayarak bağırmaya başlarlar ve Facebook sayfaları hepsi büyük harflerle, kendi grubumun sizin grubunuz tarafından nasıl zulüm gördüğüne dair yüzlerce yorumla dolar. Her adımda, giderek  daha fazla kişi kışkırmış olur ve üzülür. Kışkırtılan bazı kişiler, onları kışkırtan grubun ne kadar korkunç olduğu hakkında yazılar paylaşarak acil ego savunması yapar ve daha fazla insanı, her yinelemeyle sorunu daha da yayan bir kartopu etkisinde kışkırtır.

Yalnızca tartışmalı olan şeyler yayılır. Bir tecavüz iddiası, ancak, insanları kimlik politikalarına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar şaibeli ise yayılacaktır. Doğruluğu ortada olan bir tecavüz iddiası, yanıt ancak, insanları kimlik politikasına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar tartışmalı ise yayılacaktır – bu nedenle, bu konuda çıkan haberlerin çoğu, tüm tecavüz sanıklarının masum oldukları kanıtlanana kadar suçlu muamelesi görmesi önerisine odaklanmaktadır.

Herkes nasıl fabrika çiftçiliğinden nefret ederse, tecavüzden de öyle nefret eder. “Tecavüz kültürü” çoğu insanın tecavüzü sevdiği anlamına gelmez, çoğu insanın onu görmezden geldiği anlamına gelir. Bu da, feministlerin PETA ile aynı çıkmazla karşı karşıya olduğu anlamına gelir.

İlk olarak, tecavüze kısıtlı ve sorumlu bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes karşı olacak ve kimse bundan bahsetmeyecektir.

İkincisi, tecavüze öfkeli ve son derece tartışmalı bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes bunun hakkında konuşacak, ancak feministlerden nefret eden ve obsesif biçimde mümkün olduğunca çok tecavüz iddiasının doğru olmadığını kanıtlamaya çalışan bir insan muhalefetini kendiliğinden yaratacaktır.

Henüz sırf feministleri kızdırmak için insanlara nasıl tecavüz edeceğini yazdığı bir pankart tutan kimseyi görmedim ama gerçekleşmesi yakındır. PETA gibi onların da teşvikçileri kendilerini tekrar tekrar topuklarından vurmalarına karar vermiştir.
III.

Slate geçtiğimiz günlerde beyazların Ferguson’da Michael Brown’ın vurulması olayıyla  NYC’de Eric Garner’ın boğazının sıkılması sonucu boğularak ölmesi olayına verdikleri çelişkili tepkiler hakkında bir makale yayınladı. Ve okusanız, çelişkinin ta kendisini görürsünüz.

Pew anketlerinden birine göre, Ferguson davasıyla ilgili görüş bildiren beyazların yüzde 73’ü polisin tarafında yer almış. Eric Garner davası hakkında görüş bildiren beyazların yüzde  63’ü ise siyah kurbanın tarafında yer almış.

Medyanın bakış açısı da hemen hemen aynı modeli izliyor. Aşırı muhafazakar Bill O’Reilly, “liberal basın” ve “ırkçılığı kullanan şarlatanlar” “linç isteyen öfkeli kalabalığın adaletinin” emrine uyup, “bizi korumak için hayatlarını tehlikeye atan tüm Amerikan polisini aşağılayarak” Ferguson hakkındaki “hikayeyi çarpıtma biçiminden” ötürü “son derece öfkeli” olduğunu söyledi. Ancak konu Garner’a gelince,  O’Reilly “son derece sıkıntılı” olduğunu ve “polisin verdiği aşırı tepkinin mahkemede değerlendirilmesi gerektiğini” söyledi. FOX News’deki konuğu, Ferguson aleyhindeki muhafazakar yorumcu Charles Krauthammer, “videoyu izlediğinde, büyük jürinin [suçsuz bulma] kararının anlaşılmaz olduğunu” ekledi. Saturday Night Live, Al Sharpton’un Garner davası hakkında konuşması ve “Hayatımda ilk kez herkes benimle aynı fikirde” diyerek üzüntüsünü yansıtmasıyla ilgili bir skeç yaptı.

Amerika’nın çoğu, yaklaşık üç ay boyunca gece gündüz Ferguson konusunda birbirinin boğazını sıkmaya devam etti. Aylarca her gün Ferguson Protestocusu Beyazlara Seslendi: Hepiniz Şeytansınız” ya da Siyahlar Brown’un Vurulmasından Önce Ferguson Olayındaki Sorunları Çözme Gücüne Sahipti – Başaramadılar veya Amerika’daki Beyazların Çoğu Tamamen Sağır gibi makalelere, bir grup öfkeli ırkçının okuyucu mektubuna ve diğer öfkeli ırkçıların bu mektuplara verdikleri cevaplara maruz kaldık. Irk ilişkilerine verilen zararı abartmak zordur – CBS bunun yüzde on puan düşerek, son yirmi yılın en düşük seviyesine ulaştığını ve siyahların yarısından fazlasının ırk ilişkilerini “kötü” olarak nitelendirdiklerini bildirdi.

İnsanlarsa buna değdiğini, zira durumun siyahlara uygulanan polis vahşeti hakkında farkındalık yarattığını, bundan bazılarının canı sıkıldıysa, bunun kendi sorunları olduğunu söylüyor.

Ancak Eric Garner davası da, polisin siyahlara karşı uyguladığı vahşet konusunda farkındalık yaratabilirdi ve herkes bu konuda hemfikir olabilirdi. Giderek daha fazla anlaşılmıştı ki, polisin bir siyaha zorbalık gösterdiğine dair şüphe götürmez kanıt olursa, dünyadaki hemen herkes olayı eşit derecede şiddetle kınayacaktı.

Olay, Eric Garner olayının ortaya çok geç çıkması nedeniyle Mike Brown davasıyla yetinmek zorunda kalmamız değil. Garner, Brown’un vurulmasından bir ay önce boğularak öldü, ancak hikaye göz ardı edildi ve daha sonra ortaya çıkarılıp Ferguson olayını süslemek için onun ardına süs olarak eklendi.

Daha da önemlisi, resmi istatistiklere göre silahsız siyahlar haftada yaklaşık iki kez, hatta muhtemelen bundan daha sık, polis veya diğer güvenlik güçleri tarafından öldürülüyor. Yılda yüzlercesi yaşanan bu vurulma olaylarının hiçbirinin Michael Brown davası kadar önemli olmadığını mı söylüyorsunuz? Bu devasa ceset yığınının içinde, bir tanesi bile market soymamış mıdır? On görgü tanığı olsa da adli kanıtlara göre olayı ilk başlatanın o olduğu bir dosya bile mi yoktur?  

Michael Brown vakasının, internette Eric Garner veya diğer yüzlerce kişinin davasından daha fazla yayılmasının sebebinin PETA İlkeleri olduğunu öne sürüyorum. Tartışmalı bir davaydı. Bir grup insan bunun zorbalık olduğunu söyledi. Başka bir grup her şeyi Brown’ın başlattığını ve olaya karışan polisin, umutsuzca kendini savunmasını ırkçılık olarak resmetmeye aç liberal medyanın kurbanı olduğunu ve buna zorbalık diyenlerin kendilerinin zorba olduğunu söyledi. Herkesin kendi siyasi kabilesine (political tribe) bağlılığını sinyallemek ve karşıt siyasi kabilenin ne kadar aşağılık ırkçılar / ırkçılığı kullanan şeytani şarlatanlar olduğunu sinyallemek için harika bir fırsat yakalamıştır. Facebook’ta arkadaşlarınızı ve düşmanlarınızı harekete geçirip sizi kışkırtacak makaleleri paylaşmalarına teşvik etmek için paylaşılmak üzere kışkırtma ihtimali yüksek düzenli bir makale akışı oldu.

Ferguson protestocuları somut bir politika önerileri olduğunu söylüyorlar – polis memurlarının üzerlerinde kamera taşımalarını istiyorlar. Ferguson hikayesi ortaya çıkmadan önce polis kameralarına ilişkin halk arasında yapılan anketler değişken sonuçlar ortaya koyuyordu. Şubat ayında İngiltere’de yapılan bir anket,  nüfusun yüzde 90’ının polisin üzerinde kamera taşımasını istediğini gösterdi. ABD’de gerçekleştirilen anketler daha çok “haber sitesinin düzenlediği rezil anket” (1, 2, 3) niteliğinde, ancak hepsi son birkaç yıldır yüzde 80 civarında onay alıyor. Ayrıca, Police Magazine’in gerçekleştirdiği bir ankette, ankete katılan polislerin çoğunluğunun, muhtemelen haksız suçlamayla karşı karşıya kaldıklarında görüntülerden çıkarılan kanıtlar nedeniyle üzerlerinde kamera taşımak istedikleri ortaya çıkmıştı.  Ferguson olayı gerçekleşmeden önce bile, polis kameralarının kötü bir fikir olduğunu düşünen üniformalı veya üniformasız birini bulmanız hayli zordu.

Ve şimdi, nihayetinde, insanların yüzde doksanı hala polis kamerası istiyor – metodolojik sorunları göz önüne alırsak, yüzde onluk bu fazlalık gerçek bir artışı temsil edebilir veya etmeyebilir. Beyazlar ve siyahlar arasındaki fark yuvarlama hatasıdır. Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki fark, bahsetmeye bile değmez – Cumhuriyetçilerin yüzde 79’u hala desteklemekte. Polis Darren Wilson’ın tamamen masum olduğunu ve jürinin onu serbest bırakmakla doğru karar verdiğini düşünenler, ırkçılığı kullanan şarlatanlar ve dalkavuklar hakkında fısıldayarak homurdananlar – bu insanların yüzde sekseni hala polislerin üzerlerinde kamera taşımalarını istiyor.

Ferguson protestoları halkın polis kameralarıyla ilgili görüşlerini etkilemediyse bile, başka şeylerle ilgili düşüncelerini değiştirdi.  Daha önce, ilk anketlerin, Ferguson duruşmasının beyazların ırka göre muamele konusunda polise duyduğu güveni nasıl arttırdığını gösterdiğini yazmıştım. Şimdi bu anketler daha az göz önünde ve etkinin beklediğimden daha büyük olduğunu gösteriyorlar.

Beyazların polisin insanların derisinin rengine dair önyargısızlığına duyduğu güven, hikaye duyulmadan önce yüzde 35’ken bugün yüzde 52’ye yükseldi. Ülkenin tüm polis birimlerinin gerçekleştireceği planlı bir PR kampanyası çok daha işe yarar mıydı? Sanmıyorum.

Sorunun hoyratça dile getirilmiş olması muhtemel – nihayetinde anket insanlara yerel polis teşkilatlarıyla ilgili görüşlerini soruyor ve belki de Ferguson olayında neler yaşandığını gördükten sonra, insanlar yerel polis teşkilatlarının görece gayet iyi olduğunu düşünebilir. Öyleyse neden siyahların cevapları tam tersi bir eğilim gösteriyor?

Bence her şey tam da göründüğü gibi. Tıpkı PETA’nın veganlığı yaymaya yönelik ölçüyü kaçıran tartışmalı kampanyasının insanların inadına daha fazla et yemeyi istemelerine yol açması gibi, polis vahşeti ve ırkçılığı aleyhinde yürütülen bu özel kampanyanın tartışmalı doğası, beyazların, nasıl tüm beyazların ırkçı olduklarını konuşanların inadına yerel polis teşkilatlarını daha da sevmesine yol açtı.  

Yine al gülüm ver gülüm.

Polis vahşeti ve ırkçılığı aleyhinde kampanya yürütenler olağanüstü sorumlu davranıp, tartışmasız şekilde sonuca bağlanmış Eric Garner benzeri davaları kullansaydı,  herkes onlarla aynı fikirde olurdu ama kimse bunu konuşmazdı.

Bunun yerine Michael Brown davası gibi çok tartışmalı bir davayı kullanırlarsa, herkes bunu konuşacak, ancak olay kendi muhalefetini yaratacak ve insanların inadına polisi desteklemelerine yol  açacaktır. Yani topuğa sıkılan kurşun sayısı artacaktır.

IV.

Aşağıda, sosyal medyada paylaştığım gönderilerimde yaygın olarak kullandığım bazı etiketlerin, her etikette gönderi başına ortalama tıklanma sayısını gösteren bir grafiği yer almakta. Eski bir grafik olmasına karşılık o zamandan bu yana trendler aynı kaldığı için yeni bir tane yapma zahmetine girmek istemedim.

Grafik

Hayır kurumları hakkında nadiren blog yazıyorum, ancak burada yazabileceğim en önemli şey bu olsa gerek. Yalnızca birkaç kişiyi de olsa hayır kurumlarına bağış yapmaya veya mevcut bağışlarını daha etkili bir programa yönlendirmeye ikna etmek, kişisel bir blogun sınırlı erişimiyle bile onlarca, hatta yüzlerce hayatı kurtarabilir. Muhtemelen dünyaya buradaki diğer kategorilerin hepsinden daha çok faydası dokunmakta. Fakat bu tamamen tartışmalı – sorsanız herkes iyi bir şey olduğunu kabul eder – ve en az görüntülenen gönderi türüdür.

Bunu en çok görüntülenen üç gönderi kategorisiyle karşılaştırın. Siyaset izaha gerek duymayacak kadar açıktır. Irk ve cinsiyet, normal siyasetten çok daha tartışmalı ve öfkelendirici bir siyaset türü. Grafiğin en sağındaki “pişmanlık” ise, büyük kavgalar başlatacak ve muhtemelen beni pek çok belaya sokacak gönderilerde “yazdığım için pişman olacağım şeyler” etiketim. Burada da kazanan genellikle ırk ve cinsiyettir, ancak gerçekten tartışmalı ırk ve cinsiyet sorunlarının derinliklerine inmeleri beklenir.

Gönderim ne kadar az kullanışlı ve çok tartışmalı olursa, görüntülenme olasılığı o kadar artıyor.

Benimle aynı fikirde olan insanlara göre, kimlik siyaseti konusundaki paylaştığım gönderiler bir çeşit ego savunması ve aslında “Yeriniz sağlam, sizin grup aslında hep haklıydı” demek. Bununla bağlantı kurmak hem grup içi üye statülerini yükseltir hem de haksız olduklarını söyleyen sağlam argümanlarla karşı karşıya kalan grup dışı üyelere muhtemel bir saldırı görevi görür. Benimle aynı fikirde olmayanlar bazen kendi bloglarında öfkeyle söylediklerimin aksini ispat etmeye çalışacaklar, yazılarında kendi gönderime bağlantı verecekler ve onu daha da yayacaklar. Ya da bunun aksi fikirde olan arkadaşları ile konuşacaklar, arkadaşları sinirlenecek ve bana yanıldığımı söylemek isteyecekler, karşı argümanlarına daha fazla koz toplamak için bloğuma girip gönderimi okuyacaklar.  Gönderilerime kimin bağlantı verdiğini haber veren bir özellik kullanıyorum, o nedenle daha bağlantı verildiği anda her şeyden haberim oluyor.

Bu blogdaki reklamlardan sözünü etmeye değecek kadar çok para kazanmıyorum. Ama ekmeğimi reklamdan kazansaydım, hangisiyle ilgili daha çok yazardım sizce? Bana sadece 2000 ödemeli müşteri kazandıracak yardımlar hakkında gönderiler mi? Yoksa hepinizi kuduz köpek sürüsü gibi birbirine kırdırıp bana 16000 müşteri getirecek gönderiler?

Onlar için afili bir sütunlu grafiğim yok ama bahse girerim bu enteresanlık hiyerarşisi, toplumu bir bütün olarak şekillendiren büyük bilgi akışları ve medya kuruluşları için geçerlidir. Suyu bulandıran ve insanları inadına aleyhine çeviren en tartışmalı davalara ve kaynaklara odaklanarak kendi çıkarlarını yok etmek aktivistlerin yararınadır. Onlara yardım edip cesaretlendirmek de medyanın yararınadır.

V.

Şimdi konuyu tamamen değiştirelim.

“Mem” bugünkü anlamına kavuşmadan önce, parazitolojide kültürel evrime zemin hazırlayan kısmen ciddi bir girişimdi. Maksat, istedikleri fikirleri tercih eden insan modelinin yerini, kendi yayılmalarını kolaylaştıran yollarla gelişen parazit biçiminde fikir modelinin almasıydı. Kimse bunun farkına varmadı, çünkü çoğu insanın tepkisi “Zararsızmış bu. Ne olmuş yani?” oldu.

Bu noktada toksoplazmadan bahsedelim.

Toksoplazma, insanlarda görülen ve şizofreninin de dahil olduğu bazı hastalıklarda mevcut zararsız küçük bir parazittir. Yaşam döngüsü şu şekildedir: kedide ortaya çıkar. Kedi bunu dışkıyla atar. Dışkı ve toksoplazma, başka bazı hayvanların, genellikle de sıçanların tükettikleri su kaynağına girer. Toksoplazma sıçanla uyumlu bir forma dönüşür ve çoğalmaya başlar. Sayısı belirgin bir noktaya ulaştığında, sıçanın beynini ele geçirir ve bariz biçimde kedilerin onları yiyebileceği alanlarda gezinmeye ikna eder. Kedi sıçanı yedikten sonra, toksoplazma kediyle uyumlu formuna geri döner ve biraz daha çoğalır. Sonunda, döngüyü tamamlayarak kedi tarafından dışkılanır.

KARİKATÜR

Hayatın döngüsü!

Memler toksoplazma kadar çetrefilli yaşam döngülerine sahip olsaydı ne olurdu.

Terörle savaşı düşünün. Amerika Birleşik Devletleri her Pakistan’ı, Afganistan’ı veya herhangi bir yeri bombaladığında, yaptığımız tek şeyin oradaki gençleri daha da radikalleştirmek ve daha çok terörist çıkarmak olduğunu söylüyorlar. Bu teröristler Amerikalıları öldürmeye devam ediyor, bu Amerikalıları kızdırıyor ve Pakistan ve Afganistan’ın daha fazla bombalanması çağrısında bulunmalarına sebep oluyor.

Mem olarak ele alındığında, iki konukçu ve iki formlu tek bir parazitten bahsediyorum. Konukçu Afgan ise, ‘cihad’ adı verilen bir biçimde ortaya çıkar ve konukçusunu kaçırıp ikinci, Amerikan konukçusuna taşıyabilmek için kendini öldürmeye ikna eder.  Amerikan konukçusunda, ‘terörle savaş’ adı verilen bir biçime dönüşür ve Amerikalıları kaçırıp  kendi hayatlarını (ve vergilerini) Afgan konukçusuna bomba şeklinde geri taşımaya zorlar.

İnsanların bakış açısına göre, cihad ve Terörle Savaş karşıt güçlerdir. Memetik bakış açısına göre ise, tırtıllar ve kelebekler kadar birbirlerini tamamlayıcıdırlar. Yargılamak yerine, bir şekilde yanlışlıkla bir replikatör oluşturduğumuzu ve replikatörlerin bir şey onları durdurana dek çoğalmaya devam edeceğini kaydediyoruz.

Replikatörler de evrilecek. Özellikle etkili bir terörist stratejisi geliştiren bazı Afganlar, memin daha çok Amerikalıya yayılmasına yardımcı olur, zira ortaya çıkan öfke Terörle Savaşı besler. Amerikan bombardımanı sıklaştığında, saldırının radikalleştirdiği tüm Afgan köylüleri, Khalid’in (Şeyh Halid Hakkani mi) geliştirdiği yeni taktiği hatırlayacak ve tek tük Amerikalı öldüren eski sıkıcı taktikler yerine yenisini uygulayacak. Özellikle galeyana getirici bir misilleme çağrısıyla ekranda beliren Amerikalı televizyon yorumcusu, sözlerinin parti platformlarında kabul gördüğüne ve savaş yanlısı gazeteler tarafından yinelendiğine tanık olacak. Bir yandan her iki tarafın barış yanlıları gerginliği ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yanda mem yaratabildiği kadar nefret yaratmak için çaba harcar ve nihayetinde insanlar Müslümanları daha da öfkelendirmek için Amerikan bombalarına domuz yağı koymayı önermeye başlar.

Gelelim Tumblr’a.

Tumblr’ın arayüzü, başkalarının gönderileri hakkında yorum yapmanıza kendiliğinden izin vermiyor. Bunun yerine, kendi yorumunuzu ekleyerek onları paylaşabiliyorsunuz. Birine aptal olduğunu söylemek istiyorsanız, tek seçeneğiniz, altına “aptalsın” mesajıyla tüm gönderisini arkadaşlarınızla paylaşmaktır.

Bu sistemi kim icat ettiyse, ya memetikleri anlamadı ya da memetikleri fazla iyi anladı.

Olan şey şu – birisi Tumblr standartlarına göre tartışmalı bir açıklama yapar, örneğin “Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun”. Yavru kedi fotoğrafı paylaşan biri bunu görür, kan beynine sıçrar ve Doctor Who fanlarına söverek takipçileriyle paylaşır. Yavru kedi fotoğrafı paylaşanlar sosyal ağda grup halinde gezindiklerinden, çok geçmeden yavru kedi fotoğrafı paylaşan herkes yavru kedi fotoğrafı paylaşanlara edilen hakareti görür – hepsi kendilerini savunmak için yorum yazma ihtiyacı hissedeceğinden, çok geçmeden hepsi konuyu on farklı yönden görür. Ağır hakaretler Doctor Who fanlarına ulaşır ve müthiş derecede rencide eder, bunun üzerine fanlar bu yazılanları aralarında paylaşırlar, hem de, başta düşmanlığa ilham vermekle kalmayıp, herkes görsün diye gönderilerinde nefret dolu hakaretlere yer verip daha da husumete yol açan yavru kedi fotoğrafı paylaşanları daha da kınayarak. Dolayısıyla, sayfanızda gördüklerinizin yarısı gerçekten görmek istediğiniz bir şeyken, diğer yarısı şuna benzeyen alternatif hakaret kuleleridir:

-Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun!

-Katılıyorum. Doctor Who fanıyım ve yavru kedi fotoğrafı manyaklar bok çukuruna doluşsun.

-CİDDEN Mİ? CİDDEN SATAŞACAK MISINIZ? Ben kendi halimde yavru kedi fotoğrafı paylaşıyorum, siz kalkmış gerzek Dalek fotoğraflarıyla beni spamletiyorsunuz. Şimdi de kendinizi ezilen tarafmış gibi göstermeye mi çalışıyorsunuz? Hasta ettiniz be!

-En azından Dalek fotoğrafları 7-24 kedi görmekten daha ilginç. Ayrıca şunu bil ki ben beyaz bir birey değilim ve Doctor Who fanlarının seni hasta ettiğini söylediğinde, beyaz olmayan bireyleri hastalığa benzetmiş oluyorsun. Sen şimdi bizi imha etmek filan da istersin. Zaten ‘cis’, beyaz, yavru kedi paylaşan aşağılık bir erkek bireyden daha ne beklenir ki?

-İmha etmekten filan bahsedenler genelde Dalekçi gudubetlerdir.

-Cahillik var ya! Neyse konuşmuyorum…

-Yavru kedi paylaşanların ne kadar cahil olduklarını herkese göstermek için paylaşalım.

– Yavru kedi paylaşanları hedef gösteren her şeyi paylaşırım.

-Doctor Who fanlarının nasıl beyaz olmayan bireylere karşı birleşip çete kurduklarını ve onlara cahil dediklerini göstermek için paylaşalım.

Esasında, yazmaya başladığım PETA hikayesinin başına şu geldi.

Sonra iç çekip, sayfayı aşağıya kaydırırsınız. Tabii Doctor Who fanıysanız, iç çekersiniz, suçlamalara dayanamazsınız ve “Toplaşıp bize karşı çete oluşturanın ilk siz olduğunu herkes biliyor, şimdi kalkıp da **BİZİ** suçlamaya çalışmayın” yorumuyla paylaşırsınız.

Bazen Tumblr sosyal adaletiyle dalga geçiyorum, ama aslında sorun Tumblr sosyal adaletiyle ilgili değil, yapısal. Tumblr’daki her topluluk, bir şekilde, kendini o topluluğu aşağı çekmeye adamış insanların başına musallat oluyor. Küçük Tumblr rasyonalist topluluğu, bir şekilde, rasyonalistlerden nefret eden ve onların acı çekmesini isteyen kendilerinden daha küçük Tumblr insan topluluğunu bir şekilde kendine çekiyor, biraraya getiriyor ve sürekli olarak paylaşıyor (iyi niyetli ve zeki eleştirmenler, sizden bahsetmiyorum). Bunu, her tehlike altındaki nadir gece örümceği türünün, sadece tek bir örümcek türünü parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş bir parazite ev sahipliği yaptığı ve parazitlerin de sırf onları parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş parazitlere ev sahipliği yaptığı yağmur ormanı ekosistemlerinden birine benzetebiliriz. Tumblr sosyal adaleti her şeyden daha kötüyse, bunun nedeni daha çok herkesin bir ırkı ve cinsiyeti olduğu ve böylece topu ateşleyip herkesi vurmak daha kolay olduğu içindir.

Tumblr’ın gönderi paylaşma politikası, onu öfke yoluyla yayılan toksoplazma tarzı memler için cehennem haline getiriyor. Klasik evrim tahakkümünü temel alırsak, memler öfke ile yayılırlarsa, giderek olabildiğince daha fazla öfkeye yol açacak hale geliyorlar.

Daha doğrusu, bu memlerin birçok uyarlamasından sadece biridir. Bu toksoplazma metaforunun güvenilirliği zorladığının farkındayım, bu yüzden öfke memleri fikrini herkesin kabul edebileceği tek parça memetiğe bağlamak istiyorum.

Meme tipik bir örnek – aslında tartışılan neredeyse tek örnek – zincirleme mektuplardır. “Bu mektubu on kişiye gönder, başarıya ulaşacaksın. Göndermezsen yarın öleceksin.” Böylece mektup çoğalır.

Aynı şekilde çoğaldıklarına dair kanıt bulabilseydik, toksoplazma memlerimizle filan doğru yolda olduğumuza dair yararlı bir kanıt olabilirdi.

Tumblr hesabınız yoksa, “günün meselesini paylaşmayan herkes işe yaramazdır” savaşlarını kaçırmış olabilirsiniz. Ferguson tartışmasının zirvesinde geçen birkaç hafta boyunca, insanlar sürekli olarak Ferguson’la ilgili içerikleri yeterince paylaşmadıkları için veya (allah muhafaza!) Ferguson’la ilgili çok fazla içerik paylaştıkları için birbirlerini suçladı. İş öyle bir boyuta geldi ki, sanat blogları ile yavru kedi fotoğraflarını paylaşan çeşitli yavru kedi blogları yükselen tansiyonu farketmişti (Yavru kedi bloglarına duyulan nefretten bahsederken şaka yaptığımı sanmıştınız ama ben hiç şaka yapmam). Şimdi günün meselesi Pakistan olmuş.

Örneklere bakalım:

“arkadaşlar şu anda fergusonla alakalı olmayan şeyleri paylaşıyorsanız lütfen onları beklemeye alın. lütfen dikkatimizi daha önemli şeylere verelim. fandomlardan konuşmanın veya espri yapmanın zamanı değil haksızlıklardan bahsetmenin zamanı.” [kaynak]

“herkes fandom ya da mizah saçmalıklarını paylaşmayı bırakıp pakistan’la ilgili bir şeyler okuyup bilgi edinebilir ve paylaşabilir mi lütfen çünkü herkes içinde yaşama ayrıcalığına sahip olduğunuz güvenli balonlarınıza sahip değil” [kaynak]

“Eğitimsizseniz bunu bir bahane olarak kullanmayın. “Taraf seçmiyorum çünkü hikayenin tamamını bilmiyorum” demeyin, çünkü taraf seçmemek Wilson’ı desteklemektir. Onu desteklemekle ırkçı tarafta oluyorsunuz… Bu durumu görmezden gelmek sizi baya sakata getirir. Irkçı değilseniz, “ama ben ırkçı değilim!!” demek yetmez. Bilgilenin ve paylaşabileceğiniz her şeyi paylaşın.” [kaynak]

“nasıl bu kadar boş bir insansın? Seni eskiden severdim. peşaverle ilgili ağzını açmazken konu zutara yada bellarke oldu mu bülbül kesildin. senden hiç beklemediğim hal de paylaştığın başka gönderilerde var ama onları şimdi tartışmıycam. Tamam anladık yaşın 19da, daha iyi bir insan olamazmısın bari?” [kaynak]

“beyazsanız, “ferguson hakkında yazmamam umursamadığım anlamına gelmez!!!” gibi gönderileri paylaşmadan önce durup bir düşünün: canınız istemiyorsa bunları dikkate almama ayrıcalığınız var.  başka şeylere odaklanma ayrıcalığına sahip olmayanları düşünün. neden insanların sizin bunu “önemsediğinizi” bilmelerinin, sizin için bilgilendirmekten ve destek göstermekten daha önemli olduğunu düşünün. düşünün ki kabızlık sizi kaskatı etmiş.” [kaynak]

“Ferguson, Ayotzinapa, Kuzey Kore vs.’yi paylaşan ve Peşaver’i paylaşmayan herkes, ciddi şekilde kendinizden utanmalısın.” [kaynak]

“Başıma bir şey gelmeycekse, hayatlarında olumsuzluk istemedikleri ve anksiyete sahibi olmak istemedikleri için fergusonla ve dünyadaki farkındalıkla ilgili gönderileri paylaşmak istemeyen insanlar olduğunu okuyorum. Mutlu olmak için Tumblr’a kaçıyorlarmış, saçmalığa bak. Düşünsenize evinden dışarı adım atarsa silahla vurulmaktan korkup da ölen insanlar varken, bizimki bir fotoğraf bile paylaşamazmış, yoksa üzülürmüş?? Ödleğe bak ödleğe.” [kaynak]

Yüzlerce insanın aynı şakayı (“Sanırım bazıları bloğumu okumayı bıraktı çünkü [gündemle ilgili] çok konuşuyorum.”) yaptığı “kendi kendini imha eden plastik poşetler” Tumblr etiketine bakın. Sanırım plastik poşet şu anda kendini imha ediyor.”)

Bayağı etkileyici. İlk kez bir zincirleme mektubun dışında, memetik derebeylerimizin tüm bahanelerinden kurtulup  açıkça “BUNU YAYMAZSAN GERZEKSİN VE HERKES SENDEN NEFRET EDECEK” diye bağırdığını görüyorum.

Ama bu sözler sadece epistemik parazit ekolojisinin isteyebileceği en lezzetli yiyecek kaynağı olan tartışma ortamına yöneltildiği için işe yarıyor,(But it only works because it’s tapped into the most delicious food source an ecology of epistemic parasites could possibly want – controversy,)

Hayır kurumları hakkında daha sık yazabilmeyi isterdim. Feministler hiç yapmadıkları bir şey yapıp, gerçek tecavüz iddialarını öne çıkarmayı isterdi. Polis vahşetini protesto edenler, beyazların polisi daha da desteklemeyeceği şaibesiz vakalara odaklanmak isterlerdi. PETA bile bir kez olsun iyi olmayı tercih ederdi. Ancak pek olacak şeyler değil bunlar. İşin içindekiler başarısızlığa uğramak  isteyen kötü insanlar olduğu için değil. Medyayı takip eden halk aptal olduğu için bile değil. Sebebi bilgi içeren hiçbir ortamın sizin dostunuz olmaması.

Jai’nin Ayinlerini hatırlamaya çalışalım: “Hemen hemen hiç kimse şeytan değildir; hemen her şeyin kanadı bir kez kırılmıştır”. Çünkü savaşımız insanlara karşı değil; yönetimlere, hükümranlıklara karşıdır.

VI.

Bir süre önce, kalabalıklardan oluşan her karmaşık sistemde, sistemin çok da fazla bireylerin istedikleriyle bağdaşmayan kendi kaotik dürtülerine göre hareket ettiğini vurgulayan Molok Meditasyonları başlıklı bir gönderi paylaştım. Klasik örnek, her iki mahkumun da işbirliği-işbirliği stratejisini tercih etmesine rağmen genelde ihanet-ihanet stratejisini seçtiği Tutsak İkilemidir. Bu kötücül koordinasyonsuzluğu, Ginsberg’in Molok’u tasviriyle karşılaştırıyorum: kapitalizmin şeytani ruhu tosladı.

TWITTER EKRAN GORUNTUSU

Ünlülerden kurtulmamıza izin vereceğini bilsem National Conversation Topic Czar bağışlardım.

Steven,  o yüce bilgeliğiyle bize ortada  National Conversation Topic Czar diye bir şeyin olmadığını hatırlatıyor. Bazı konuların ulusal önem kazanması,  diğerlerinin gazetelerin sekizinci sayfasında küçük puntolara indirgenmesi, yeni bir koordinatsız süreçten kaynaklanmaktadır. “Basın Eric Garner yerine Ferguson’u vermeye karar verdi” dediğimizde, hedefe yönelik kararlar veremeyen bir varlığı anlıyor ve antropomorfize ediyoruz.

Bir süre önce, sol eğilimli gazetecilerin buluştuğu ve fikir alışverişinde bulunduğu kapalı bir grup olan JournoList‘le ilgili küçük bir skandal meydana geldi. Sanırım muhafazakar yorumlar “liberal medyayı yöneten gizli komplo ortaya çıktı!” şeklindeydi. Keşke haklı olsalardı. Liberal medyayı yöneten gizli bir komplo olsaydı, hepsi ırkçı polis vahşetiyle ilgili farkındalık yaratmak, en şaibesiz ve sempati uyandıran davayı seçmek ve ilerleyen iki ay boyunca sürekli haber başlığı yapmak istediklerine karar verebilirlerdi. Sonra herkes olayın gerçekten çok acımasız ve ırkçı nitelikte olduğunu kabul eder ve bir sonuç alınabilirdi.

Oysa, birçok gazeteci polis vahşeti konusunda farkındalık yaratmak istese de, koordinasyonsuzlukları göz önüne alındığında, yapabilecekleri pek birşey yok. Genel yayın yönetmenlerinden biri Eric Garner’la ilgili bir hikaye yayınlayabilir, ancak diğerlerinin arasından sıyrılacak bir yönü yoksa, insanların bu hikayeyi okumalarının tek nedeni, buna önem atfetmekle doğru bir şey yapıyor olmaları ve insanlara yardım etmeleri olacaktır. Oysa bunu “hayır kurumları” yapıyor zaten. Bloglarımdan gayet iyi biliyorsunuz ki hayır kurumlarına rağbet yok. Birkaç kişi ta derinlerden sıkıntılı bir şey mırıldanıyor, ama ne siyahlar ne de beyazlar, “davayla ilgili son gelişmeleri almak için yerel haber kanalını izlemeye devam et” tadında bir ilgi gösteriyor.

Liberal stratejistlerin oturup “polis vahşeti karşıtı kampanya için örnek teşkil edecek bir dava” seçeceği fikri saçmalıktan öteye gidemez. Koordinasyonsuzluğun somutlaştırılmış ruhu ve dürtüleri duvardan duvara çarpan Molok, canı ne isterse onu yazacak. Takipçi ve reklam parası isterlerse medya bunu onlara verecek.

Polisin vahşeti ve ırkçılıkla mücadele için seçilebilecek en kötü ama örnek teşkil eden davanın aslında elimizdeki tek örnek teşkil eden dava olmasının tesadüf olmadığı anlamına gelir bu. Tecavüz kurbanlarına inanılan olabilecek en kötü örnek teşkil eden davaların aslında sonunda viral haline gelen davalar olması tesadüf değildir. Fabrika çiftçiliği hakkında ne zaman bir haber duysak, bunun birinin o yaptığı şeye sempati beslediğimiz zamana denk gelmesi tesadüf değildir. Tesadüf değildir, rastlantı bile değildir, düşmanın işidir. Molok’a göre  aktivistler kendi mezarlarını kazmaları için karşı konulmaz bir şekilde özendiriliyorlar. Medya da onlara yardım etmek için karşı konulmaz bir şekilde teşvik ediliyor.

Kaybolan, fabrika çiftçiliği veya tecavüzle savaşmak gibi basit şeylerde anlaşmaya varma becerisidir. Kaybolan hepimizin istediği şeyler hakkında konuşabilme becerisidir. Devletin kurumlara sağladığı ayrıcalıkları sona erdirmek. Siyasi bölgelerde seçimleri adilleştirmek. Pedofil rahipleri kiliseden men etmek. Hapishane tecavüzlerinin önüne geçmek. Hükümet yolsuzluğunu ve israfını cezalandırmak. Açlıktan ölen çocukları beslemek. Vergi kanununu sadeleştirmek.

Ama aynı zamanda kaybolan, birbirimizle dayanışma ve birbirimize saygılı davranma becerimizdir.

Molok’a göre, herkes, bizi ayrıştıran şeyleri, bu ayrıştırıcı ögeleri daha da belirginleştirecek şekilde ısrarla didiklemeyi tercih ederek, görmezden gelmek için karşı konulmaz bir istek duyar. Irk ilişkileri tarihinin en düşüklerinde seyretmesinin sebebi, beyazlar ve siyahların pek çok konuda anlaşamaması değil, medyanın beyazlar ve siyahların en anlaşamadığı tek konuyu bulabilmek için canını dişine takıp herkesin tek konuştuğu konunun bu olmasını sağlaması. Erkek hakları aktivistleri ve feministlerin birbirlerinden nefret etmelerinin sebebi, farklı cinsiyetlerden insanların düşünce biçimlerinde büyük ayrışmalar olması değil, bu ayrışmalardan her iki tarafın sadece en uç örneklerinin ve yalnızca karşı tarafa saldırı etiketiyle verilenlerinin ilgiyi çekiyor olması.

İnsanlar eski tip yazılı basın gazetecilikten yeni sosyal medya dünyasına ve ona hizmet etmek için uyarlanmış sitelere geçişten bahsediyor. Bunlar hızlı, duyarlı ve tartışmaların gücünü daha yeni keşfetmeye başlıyor. Bunlar ışıktan hızlı memetik evrimdir ve omega noktası, dünyada en tartışmalı ve zararlı sorunları aramak için optimize edilmiş bir makinedir, kimsenin başka hiçbir şeyden konuşamamasını sağlar. Geriye az sayıda kalmış işbirliği, bipartizanlık ve sosyal güven parçalarını yakarak para yaratan bir motor.

Molok’un gözlerini kısıp, dünyanın enginliğini izlediğini düşünün, kardeşi kardeşe kırdırabilecek, kocayı karısına karşı çevirebilecek her şey için teakkuzda. Nihayet şuna karar verir: “HİÇKİMSENİN BİRBİRİNDEN NEFRET ETMEDİĞİ NE VAR BİLİYOR MUSUNUZ? KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ. ÖYLE BİR HİKAYE BULAYIM Kİ, HERKES KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ YÜZÜNDEN BİRBİRİNDEN NEFRET ETSİN.” Ertesi gün dünyadaki gazete manşetlerinin yarısı “Siyaseten Doğruculuk Polisi Kuş Gözlemciliğinin Farkında mı?” yazarken, diğer yarısı “Kuş Gözlemciliği Irkçı bir Eylem midir?” yazar. Sonra kuş gözlemcileri, kuş gözlemcisi olmayanlar ve farklı kuş gözlemciliği alt grupları, önümüzdeki altı ay boyunca birbirlerine kısır döngü içinde birbirini besleyen zehir zemberek dilde saldırılar düzenler ve her şey karşılıklı ölüm tehditleriyle ve daha önce masum bir faaliyetken I. Dünya Savaşı tarzı hendek savaşlarıyla sonuçlanır.

(Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Dinleyin: “HANGİ KONUDA DAHA KİMSE BİRBİRİNDEN NEFRET ETMİYOR BİLİYOR MUSUNUZ? VİDEO OYUNU.”

I.asdasdasdasdasd asd as ads das asd asd asd as dasd asd asdsad ads asd ads
dasdasdlas;l j;adsj ;lasj ;ldsaj l;sadj ;lasj ;ldasdas sa
sadasdasdasdasdasdasdasdasdas asdasdasdasdasdasdqwdqwwqdasdsadas sadasdasdasdadasa asdasdasdasdasdasdas
sadasdasdasdasdasdasdas asdasdasdasdasdasd
It seems like there’s a typo or accidental keystroke in your message. Could you please provide more information or clarify what you need help with? I’m here to assist you with writing articles or any other writing tasks you might have. might have.
Yeni duyduğum eski bir haber: PETA, yalnızca (ve alnızca) et yemekten vazgeçmeyi kabul etmeleri halinde ihtiyaç sahibi Detroitli ailelerinin su faturalarını ödemeyi teklif ediyor.
Tahmin edilebileceği gibi, bu hareket iplerin gerilmesine sebep oldu. International Business Times, durumu, kelime oyunu yapmaya çalışarak “kendi ipleriyle boğuldular” başlığıyla verdi. Groundswell’e göre “büyük pot” kırdılar. Daily Banter, “herkesin PETA’dan nefret etmesinin sebebinin” bu olduğunu söylüyor. Jezebel onları “pislikler” olarak tanımladı.
Tabii ki, daha önce kürk giyen modellere kırmızı boya atma, Holokost kurbanlarının resimleriyle hayvanlarınkini yan yana koyma, hayvanların resimleriyle Afro-Amerikan kölelerinkini yan yana koyma ve çıplak insanları kullanarak pornografi çizgisine varan reklamlar verme eylemleri gerçekleştirmiş olan PETA, söylenenleri normal karşılıyor.
İnsanlar bunlara “gaf” diyor ancak bir de diğer şıkkı düşünün. Vegan Outreach, PETA ile aynı alanda mükemmel ve itiraz edilemeyecek çalışmalar yapan son derece sorumlu bir hayır kurumu. Kimsenin onlardan haberi yok. Oysa PETA’yı “bu reklam kampanyası çizmeyi aştı mı?“ yönündeki sonu gelmeyen ahmakça tartışmalar nedeniyle herkes biliyor.
Herkes vegan olmasa da, fabrika çiftçiliği hakkında yeterince bilgi sahibi olan çoğu insan bundan rahatsız. PETA’nın insanları fabrika çiftçiliği yanlılığından fabrika çiftçiliği karşıtlığına dönüştürmesine gerek yok zira ortada fabrika çiftçiliği yanlısı radikal tabanı bulunmuyor. Onların sorunu anlaşmaya varamamak değil. Dikkat çekememek.
PETA dikkat çekiyor, ancak bir bedel uğruna. Herkes PETA’dan bahsediyor, bu da herkesin hayvanlara etik davranılması hakkında konuşması gibi bir şey, bir nevi zafer. Ancak konuşmaların çoğu şu şekilde: “Onlardan nefret ediyorum, beni acayip kızdırıyorlar”. Hatta bazıları “sırf PETA’yı kızdırmak için çok daha fazla et yiyeceğim” bile diyor.
Bir tarafta Vegan Outreach, diğer tarafta ise PETA ile hassas bir teraziden söz ediyoruz.
Vegan Outreach, temelde herkesin fabrika çiftçiliğinin kötü olduğunu kabul etmesini sağlayabilir, ancak kimsenin dikkatini buna çekemez.
PETA ise herkesin dikkatini fabrika çiftçiliğine çekebilir, ancak normalde buna karşı çıkacak pek çok insan, tanıtma biçimi kendilerini kızdırdığı için destekleme yolunu seçecektir.
Ama en azından dikkatlerini çektiler!
PETA’nın kendi topuğuna sıkması aptal olmasından değil. Topuğuna sıkıyor zira güvenilirliğini yok etme pahasına da olsa böyle yaptığı için onu ödüllendiren bir yokuşu tırmanıyor.
II.
Rolling Stone‘da yayınlanan Virginia Üniversitesi tecavüz olayı sahte çıktı. Böylelikle, sahte çıkan, büyük çapta ses getirmiş, uzun ve diğerlerinin arasından sıyrılmış diğer tecavüz dosyalarının arasına katıldı. Çalışmalar bazen tecavüz iddialarının sadece yüzde 2 ila 8’inin sahte olduğunu öne sürmekte. Buna rağmen olağanüstü viral olan iddiaların oranı bundan çok daha yüksek oranda olsa gerek. Eskiler ne demiş: Bir kez olursa rastlantıdır. İkinci kez olursa tesadüftür. Üçüncü kez olursa işin içinde düşmanlar vardır.
Bu hikayeleri viral hale getirmede en etkili araçların genellikle feminist aktivistler olduğu gözlemi, esrarı karmaşıklaşıyor. Kamu güvenini itibarsızlaştırmak için en şaibeli suçlamaları seçen tecavüz yanlısı gazetecilerin komplosu değil bu. Bu vakaları özellikle tecavüz kurbanlarına inanılması ve güvenilmesi gerektiğini savunan kampanyaları için öncü davalar olarak seçen insanlar. Öyleyse neden en ses getirmiş davaların sahte çıkma olasılığı, neredeyse her zaman gerçek olan ortalama davalardan daha yüksek?
Sahte ithamlarda bulunan kişilerin, hikayelerini mümkün olduğunca şok edici ve olağanüstü hale getirecek kadar boş zamanları olduğu çeşitli kişiler tarafından dile getirildi. Oysa ben daha az sıklıkta bahsedilen iki endişeye odaklanmak istiyorum.
The Consequentialism FAQ ahlaki kararlarla ilgili sinyallemeyi şu şekilde açıklıyor:

Sinyallerken, öğe ne kadar pahalı ve kullanışsızsa, sinyal olarak o kadar etkili olur. Gözlük, pahalı olsa da, servet sinyallemek için verimsiz bir yoldur çünkü faydalıdır; kişi çok zengin olduğu için değil, gerçekten gözlüğe ihtiyacı olduğu için kullanıyor olabilir. Öte yandan, büyük bir elmas mükemmel bir sinyaldir; kimsenin büyük bir elmasa ihtiyacı olmadığından, alan kişinin çok parası olduğu düşünülür.

Ahlaki ikilemlere karşılık olan bazı cevaplar da sinyal gönderebilir. Örneğin, prezervatif kullanımına karşı çıkan bir Katolik, başkalarına (ve kendisine!) ne kadar sadık ve dindar bir Katolik olduğunu gösterir, böylelikle sosyal güvenilirlik kazanır. Elmas örneğinde olduğu gibi, bu sinyalleme normalde kullanışsız olan bir şeye odaklanırsa daha etkilidir. Katolik adam sadece öldürmemeyi seçmiş olsaydı, bu durum Katolik doktrini ile uyumlu olsa bile, zayıf bir sinyal verirdi zira bunu Katolik olmanın yanı sıra başka iyi nedenlerle de yapıyor olabilir – tıpkı zengin olmanın yanı sıra başka nedenlerden dolayı gözlük satın alabileceği gibi. Tam da kondoma karşı durmanın korkunç bir karar olmasının onun böylesine iyi sinyalleme sağlıyor olması gibi.

Öte yandan daha genel baktığımızda, insanlar ne kadar ahlaklı olduklarını sinyallemek için ahlaki kararları kullanabilirler. Bu durumda, bazı ahlaki ilkelere dayanarak felakete yol açan kararlar seçerler. Ne kadar çok acı ve yıkım desteklerlerse ve bir ilke ne kadar belirsiz olursa, ahlaki ilkelerini harfi harfine izlemeye duydukları bağlılık o kadar açık görülür. Örneğin, Immanuel Kant, baltalı bir katil size en iyi arkadaşınızın nerede olduğunu soruyorsa, onu bulduğunda öldürmeye niyetli olduğunun bariz olduğunu ve baltalı katile gerçeği söylemeniz gerektiğini, çünkü yalan söylemenin yanlış olduğunu savunur. Bu, ne kadar ahlaklı bir insan olduğunuzu göstermede etkilidir – bundan sonra hiç kimse dürüstlüğe olan bağlılığınızdan şüphe etmeyecektir – ancak arkadaşınız için sonuçlarının iyi olmayacağı da kesindir.
Aynı şekilde, doğru olduğu ortada olan bir suçlamaya ne kadar fazla inandığınızı duyurmak hiçbir şey sinyallemez. Hard-core anti-feministler bile videoya çekilmiş bir tecavüz suçlamasına inanır. Grup içinden birinin olduğu kadar grup dışından birinin de bulunabileceği ahlaki bir eylem, rezil sinyalleme ve rezil bir kimlik siyasetidir. Mağdurları ciddiye almaya ne kadar inandığınızı sinyallemek istiyorsanız, bunu bulabileceğiniz en şaibeli vaka bağlamında ele almanız gerekir.
Ancak bunun dışında, PETA Prensibi şudur: bir şey ne kadar tartışmalı ise, o kadar fazla konuşulur.
Gerçekleştiği belli olan bir tecavüz mü? İnsanların gözüne sokarsanız zorbalık olduğunu kabul edeceklerdir, tıpkı fabrika çiftçiliğinin zorbalık olduğunu kabul ettikleri gibi. Ama bununla ilgili pek de fazla konuşmayacaklar. Her gün milyonlarca zorbalık oluyor, insanları kabuklarından çıkarmak için bundan daha fazlasına ihtiyacınız olacak.
Öte yandan, şaibeli tecavüz iddiaları hakkındaki tartışmalar tartışma olmaktan öteye gidemez. İnsanlar birbirlerini kadın düşmanı ya da erkek düşmanı diye veya ağızlarına geldiği gibi suçlayarak bağırmaya başlarlar ve Facebook sayfaları hepsi büyük harflerle, kendi grubumun sizin grubunuz tarafından nasıl zulüm gördüğüne dair yüzlerce yorumla dolar. Her adımda, giderek daha fazla kişi kışkırmış olur ve üzülür. Kışkırtılan bazı kişiler, onları kışkırtan grubun ne kadar korkunç olduğu hakkında yazılar paylaşarak acil ego savunması yapar ve daha fazla insanı, her yinelemeyle sorunu daha da yayan bir kartopu etkisinde kışkırtır.

Yalnızca tartışmalı olan şeyler yayılır. Bir tecavüz iddiası, ancak, insanları kimlik politikalarına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar şaibeli ise yayılacaktır. Doğruluğu ortada olan bir tecavüz iddiası, yanıt ancak, insanları kimlik politikasına karşılık gelen çizgiler boyunca ikiye bölecek kadar tartışmalı ise yayılacaktır – bu nedenle, bu konuda çıkan haberlerin çoğu, tüm tecavüz sanıklarının masum oldukları kanıtlanana kadar suçlu muamelesi görmesi önerisine odaklanmaktadır.
Herkes nasıl fabrika çiftçiliğinden nefret ederse, tecavüzden de öyle nefret eder. “Tecavüz kültürü” çoğu insanın tecavüzü sevdiği anlamına gelmez, çoğu insanın onu görmezden geldiği anlamına gelir. Bu da, feministlerin PETA ile aynı çıkmazla karşı karşıya olduğu anlamına gelir.
İlk olarak, tecavüze kısıtlı ve sorumlu bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes karşı olacak ve kimse bundan bahsetmeyecektir.
İkincisi, tecavüze öfkeli ve son derece tartışmalı bir şekilde tepki verebilirler, bu durumda herkes bunun hakkında konuşacak, ancak feministlerden nefret eden ve obsesif biçimde mümkün olduğunca çok tecavüz iddiasının doğru olmadığını kanıtlamaya çalışan bir insan muhalefetini kendiliğinden yaratacaktır.
Henüz sırf feministleri kızdırmak için insanlara nasıl tecavüz edeceğini yazdığı bir pankart tutan kimseyi görmedim ama gerçekleşmesi yakındır. PETA gibi onların da teşvikçileri kendilerini tekrar tekrar topuklarından vurmalarına karar vermiştir.
III.
Slate geçtiğimiz günlerde beyazların Ferguson’da Michael Brown’ın vurulması olayıyla NYC’de Eric Garner’ın boğazının sıkılması sonucu boğularak ölmesi olayına verdikleri çelişkili tepkiler hakkında bir makale yayınladı. Ve okusanız, çelişkinin ta kendisini görürsünüz.
Pew anketlerinden birine göre, Ferguson davasıyla ilgili görüş bildiren beyazların yüzde 73’ü polisin tarafında yer almış. Eric Garner davası hakkında görüş bildiren beyazların yüzde 63’ü ise siyah kurbanın tarafında yer almış.
Medyanın bakış açısı da hemen hemen aynı modeli izliyor. Aşırı muhafazakar Bill O’Reilly, “liberal basın” ve “ırkçılığı kullanan şarlatanlar” “linç isteyen öfkeli kalabalığın adaletinin” emrine uyup, “bizi korumak için hayatlarını tehlikeye atan tüm Amerikan polisini aşağılayarak” Ferguson hakkındaki “hikayeyi çarpıtma biçiminden” ötürü “son derece öfkeli” olduğunu söyledi. Ancak konu Garner’a gelince, O’Reilly “son derece sıkıntılı” olduğunu ve “polisin verdiği aşırı tepkinin mahkemede değerlendirilmesi gerektiğini” söyledi. FOX News’deki konuğu, Ferguson aleyhindeki muhafazakar yorumcu Charles Krauthammer, “videoyu izlediğinde, büyük jürinin [suçsuz bulma] kararının anlaşılmaz olduğunu” ekledi. Saturday Night Live, Al Sharpton’un Garner davası hakkında konuşması ve “Hayatımda ilk kez herkes benimle aynı fikirde” diyerek üzüntüsünü yansıtmasıyla ilgili bir skeç yaptı.
Amerika’nın çoğu, yaklaşık üç ay boyunca gece gündüz Ferguson konusunda birbirinin boğazını sıkmaya devam etti. Aylarca her gün Ferguson Protestocusu Beyazlara Seslendi: Hepiniz Şeytansınız” ya da Siyahlar Brown’un Vurulmasından Önce Ferguson Olayındaki Sorunları Çözme Gücüne Sahipti – Başaramadılar veya Amerika’daki Beyazların Çoğu Tamamen Sağır gibi makalelere, bir grup öfkeli ırkçının okuyucu mektubuna ve diğer öfkeli ırkçıların bu mektuplara verdikleri cevaplara maruz kaldık. Irk ilişkilerine verilen zararı abartmak zordur – CBS bunun yüzde on puan düşerek, son yirmi yılın en düşük seviyesine ulaştığını ve siyahların yarısından fazlasının ırk ilişkilerini “kötü” olarak nitelendirdiklerini bildirdi.
İnsanlarsa buna değdiğini, zira durumun siyahlara uygulanan polis vahşeti hakkında farkındalık yarattığını, bundan bazılarının canı sıkıldıysa, bunun kendi sorunları olduğunu söylüyor.
Ancak Eric Garner davası da, polisin siyahlara karşı uyguladığı vahşet konusunda farkındalık yaratabilirdi ve herkes bu konuda hemfikir olabilirdi. Giderek daha fazla anlaşılmıştı ki, polisin bir siyaha zorbalık gösterdiğine dair şüphe götürmez kanıt olursa, dünyadaki hemen herkes olayı eşit derecede şiddetle kınayacaktı.
Olay, Eric Garner olayının ortaya çok geç çıkması nedeniyle Mike Brown davasıyla yetinmek zorunda kalmamız değil. Garner, Brown’un vurulmasından bir ay önce boğularak öldü, ancak hikaye göz ardı edildi ve daha sonra ortaya çıkarılıp Ferguson olayını süslemek için onun ardına süs olarak eklendi.
Daha da önemlisi, resmi istatistiklere göre silahsız siyahlar haftada yaklaşık iki kez, hatta muhtemelen bundan daha sık, polis veya diğer güvenlik güçleri tarafından öldürülüyor. Yılda yüzlercesi yaşanan bu vurulma olaylarının hiçbirinin Michael Brown davası kadar önemli olmadığını mı söylüyorsunuz? Bu devasa ceset yığınının içinde, bir tanesi bile market soymamış mıdır? On görgü tanığı olsa da adli kanıtlara göre olayı ilk başlatanın o olduğu bir dosya bile mi yoktur?
Michael Brown vakasının, internette Eric Garner veya diğer yüzlerce kişinin davasından daha fazla yayılmasının sebebinin PETA İlkeleri olduğunu öne sürüyorum. Tartışmalı bir davaydı. Bir grup insan bunun zorbalık olduğunu söyledi. Başka bir grup her şeyi Brown’ın başlattığını ve olaya karışan polisin, umutsuzca kendini savunmasını ırkçılık olarak resmetmeye aç liberal medyanın kurbanı olduğunu ve buna zorbalık diyenlerin kendilerinin zorba olduğunu söyledi. Herkesin kendi siyasi kabilesine (political tribe) bağlılığını sinyallemek ve karşıt siyasi kabilenin ne kadar aşağılık ırkçılar / ırkçılığı kullanan şeytani şarlatanlar olduğunu sinyallemek için harika bir fırsat yakalamıştır. Facebook’ta arkadaşlarınızı ve düşmanlarınızı harekete geçirip sizi kışkırtacak makaleleri paylaşmalarına teşvik etmek için paylaşılmak üzere kışkırtma ihtimali yüksek düzenli bir makale akışı oldu.
Ferguson protestocuları somut bir politika önerileri olduğunu söylüyorlar – polis memurlarının üzerlerinde kamera taşımalarını istiyorlar. Ferguson hikayesi ortaya çıkmadan önce polis kameralarına ilişkin halk arasında yapılan anketler değişken sonuçlar ortaya koyuyordu. Şubat ayında İngiltere’de yapılan bir anket, nüfusun yüzde 90’ının polisin üzerinde kamera taşımasını istediğini gösterdi. ABD’de gerçekleştirilen anketler daha çok “haber sitesinin düzenlediği rezil anket” (1, 2, 3) niteliğinde, ancak hepsi son birkaç yıldır yüzde 80 civarında onay alıyor. Ayrıca, Police Magazine’in gerçekleştirdiği bir ankette, ankete katılan polislerin çoğunluğunun, muhtemelen haksız suçlamayla karşı karşıya kaldıklarında görüntülerden çıkarılan kanıtlar nedeniyle üzerlerinde kamera taşımak istedikleri ortaya çıkmıştı. Ferguson olayı gerçekleşmeden önce bile, polis kameralarının kötü bir fikir olduğunu düşünen üniformalı veya üniformasız birini bulmanız hayli zordu.
Ve şimdi, nihayetinde, insanların yüzde doksanı hala polis kamerası istiyor – metodolojik sorunları göz önüne alırsak, yüzde onluk bu fazlalık gerçek bir artışı temsil edebilir veya etmeyebilir. Beyazlar ve siyahlar arasındaki fark yuvarlama hatasıdır. Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki fark, bahsetmeye bile değmez – Cumhuriyetçilerin yüzde 79’u hala desteklemekte. Polis Darren Wilson’ın tamamen masum olduğunu ve jürinin onu serbest bırakmakla doğru karar verdiğini düşünenler, ırkçılığı kullanan şarlatanlar ve dalkavuklar hakkında fısıldayarak homurdananlar – bu insanların yüzde sekseni hala polislerin üzerlerinde kamera taşımalarını istiyor.
Ferguson protestoları halkın polis kameralarıyla ilgili görüşlerini etkilemediyse bile, başka şeylerle ilgili düşüncelerini değiştirdi. Daha önce, ilk anketlerin, Ferguson duruşmasının beyazların ırka göre muamele konusunda polise duyduğu güveni nasıl arttırdığını gösterdiğini yazmıştım. Şimdi bu anketler daha az göz önünde ve etkinin beklediğimden daha büyük olduğunu gösteriyorlar.

Beyazların polisin insanların derisinin rengine dair önyargısızlığına duyduğu güven, hikaye duyulmadan önce yüzde 35’ken bugün yüzde 52’ye yükseldi. Ülkenin tüm polis birimlerinin gerçekleştireceği planlı bir PR kampanyası çok daha işe yarar mıydı? Sanmıyorum.
Sorunun hoyratça dile getirilmiş olması muhtemel – nihayetinde anket insanlara yerel polis teşkilatlarıyla ilgili görüşlerini soruyor ve belki de Ferguson olayında neler yaşandığını gördükten sonra, insanlar yerel polis teşkilatlarının görece gayet iyi olduğunu düşünebilir. Öyleyse neden siyahların cevapları tam tersi bir eğilim gösteriyor?
Bence her şey tam da göründüğü gibi. Tıpkı PETA’nın veganlığı yaymaya yönelik ölçüyü kaçıran tartışmalı kampanyasının insanların inadına daha fazla et yemeyi istemelerine yol açması gibi, polis vahşeti ve ırkçılığı aleyhinde yürütülen bu özel kampanyanın tartışmalı doğası, beyazların, nasıl tüm beyazların ırkçı olduklarını konuşanların inadına yerel polis teşkilatlarını daha da sevmesine yol açtı.
Yine al gülüm ver gülüm.
Polis vahşeti ve ırkçılığı aleyhinde kampanya yürütenler olağanüstü sorumlu davranıp, tartışmasız şekilde sonuca bağlanmış Eric Garner benzeri davaları kullansaydı, herkes onlarla aynı fikirde olurdu ama kimse bunu konuşmazdı.
Bunun yerine Michael Brown davası gibi çok tartışmalı bir davayı kullanırlarsa, herkes bunu konuşacak, ancak olay kendi muhalefetini yaratacak ve insanların inadına polisi desteklemelerine yol açacaktır. Yani topuğa sıkılan kurşun sayısı artacaktır.
IV.
Aşağıda, sosyal medyada paylaştığım gönderilerimde yaygın olarak kullandığım bazı etiketlerin, her etikette gönderi başına ortalama tıklanma sayısını gösteren bir grafiği yer almakta. Eski bir grafik olmasına karşılık o zamandan bu yana trendler aynı kaldığı için yeni bir tane yapma zahmetine girmek istemedim.
Grafik
Hayır kurumları hakkında nadiren blog yazıyorum, ancak burada yazabileceğim en önemli şey bu olsa gerek. Yalnızca birkaç kişiyi de olsa hayır kurumlarına bağış yapmaya veya mevcut bağışlarını daha etkili bir programa yönlendirmeye ikna etmek, kişisel bir blogun sınırlı erişimiyle bile onlarca, hatta yüzlerce hayatı kurtarabilir. Muhtemelen dünyaya buradaki diğer kategorilerin hepsinden daha çok faydası dokunmakta. Fakat bu tamamen tartışmalı – sorsanız herkes iyi bir şey olduğunu kabul eder – ve en az görüntülenen gönderi türüdür.
Bunu en çok görüntülenen üç gönderi kategorisiyle karşılaştırın. Siyaset izaha gerek duymayacak kadar açıktır. Irk ve cinsiyet, normal siyasetten çok daha tartışmalı ve öfkelendirici bir siyaset türü. Grafiğin en sağındaki “pişmanlık” ise, büyük kavgalar başlatacak ve muhtemelen beni pek çok belaya sokacak gönderilerde “yazdığım için pişman olacağım şeyler” etiketim. Burada da kazanan genellikle ırk ve cinsiyettir, ancak gerçekten tartışmalı ırk ve cinsiyet sorunlarının derinliklerine inmeleri beklenir.
Gönderim ne kadar az kullanışlı ve çok tartışmalı olursa, görüntülenme olasılığı o kadar artıyor.
Benimle aynı fikirde olan insanlara göre, kimlik siyaseti konusundaki paylaştığım gönderiler bir çeşit ego savunması ve aslında “Yeriniz sağlam, sizin grup aslında hep haklıydı” demek. Bununla bağlantı kurmak hem grup içi üye statülerini yükseltir hem de haksız olduklarını söyleyen sağlam argümanlarla karşı karşıya kalan grup dışı üyelere muhtemel bir saldırı görevi görür. Benimle aynı fikirde olmayanlar bazen kendi bloglarında öfkeyle söylediklerimin aksini ispat etmeye çalışacaklar, yazılarında kendi gönderime bağlantı verecekler ve onu daha da yayacaklar. Ya da bunun aksi fikirde olan arkadaşları ile konuşacaklar, arkadaşları sinirlenecek ve bana yanıldığımı söylemek isteyecekler, karşı argümanlarına daha fazla koz toplamak için bloğuma girip gönderimi okuyacaklar. Gönderilerime kimin bağlantı verdiğini haber veren bir özellik kullanıyorum, o nedenle daha bağlantı verildiği anda her şeyden haberim oluyor.
Bu blogdaki reklamlardan sözünü etmeye değecek kadar çok para kazanmıyorum. Ama ekmeğimi reklamdan kazansaydım, hangisiyle ilgili daha çok yazardım sizce? Bana sadece 2000 ödemeli müşteri kazandıracak yardımlar hakkında gönderiler mi? Yoksa hepinizi kuduz köpek sürüsü gibi birbirine kırdırıp bana 16000 müşteri getirecek gönderiler?
Onlar için afili bir sütunlu grafiğim yok ama bahse girerim bu enteresanlık hiyerarşisi, toplumu bir bütün olarak şekillendiren büyük bilgi akışları ve medya kuruluşları için geçerlidir. Suyu bulandıran ve insanları inadına aleyhine çeviren en tartışmalı davalara ve kaynaklara odaklanarak kendi çıkarlarını yok etmek aktivistlerin yararınadır. Onlara yardım edip cesaretlendirmek de medyanın yararınadır.
V.
Şimdi konuyu tamamen değiştirelim.
“Mem” bugünkü anlamına kavuşmadan önce, parazitolojide kültürel evrime zemin hazırlayan kısmen ciddi bir girişimdi. Maksat, istedikleri fikirleri tercih eden insan modelinin yerini, kendi yayılmalarını kolaylaştıran yollarla gelişen parazit biçiminde fikir modelinin almasıydı. Kimse bunun farkına varmadı, çünkü çoğu insanın tepkisi “Zararsızmış bu. Ne olmuş yani?” oldu.
Bu noktada toksoplazmadan bahsedelim.
Toksoplazma, insanlarda görülen ve şizofreninin de dahil olduğu bazı hastalıklarda mevcut zararsız küçük bir parazittir. Yaşam döngüsü şu şekildedir: kedide ortaya çıkar. Kedi bunu dışkıyla atar. Dışkı ve toksoplazma, başka bazı hayvanların, genellikle de sıçanların tükettikleri su kaynağına girer. Toksoplazma sıçanla uyumlu bir forma dönüşür ve çoğalmaya başlar. Sayısı belirgin bir noktaya ulaştığında, sıçanın beynini ele geçirir ve bariz biçimde kedilerin onları yiyebileceği alanlarda gezinmeye ikna eder. Kedi sıçanı yedikten sonra, toksoplazma kediyle uyumlu formuna geri döner ve biraz daha çoğalır. Sonunda, döngüyü tamamlayarak kedi tarafından dışkılanır.
KARİKATÜR
Hayatın döngüsü!
Memler toksoplazma kadar çetrefilli yaşam döngülerine sahip olsaydı ne olurdu.
Terörle savaşı düşünün. Amerika Birleşik Devletleri her Pakistan’ı, Afganistan’ı veya herhangi bir yeri bombaladığında, yaptığımız tek şeyin oradaki gençleri daha da radikalleştirmek ve daha çok terörist çıkarmak olduğunu söylüyorlar. Bu teröristler Amerikalıları öldürmeye devam ediyor, bu Amerikalıları kızdırıyor ve Pakistan ve Afganistan’ın daha fazla bombalanması çağrısında bulunmalarına sebep oluyor.
Mem olarak ele alındığında, iki konukçu ve iki formlu tek bir parazitten bahsediyorum. Konukçu Afgan ise, ‘cihad’ adı verilen bir biçimde ortaya çıkar ve konukçusunu kaçırıp ikinci, Amerikan konukçusuna taşıyabilmek için kendini öldürmeye ikna eder. Amerikan konukçusunda, ‘terörle savaş’ adı verilen bir biçime dönüşür ve Amerikalıları kaçırıp kendi hayatlarını (ve vergilerini) Afgan konukçusuna bomba şeklinde geri taşımaya zorlar.
İnsanların bakış açısına göre, cihad ve Terörle Savaş karşıt güçlerdir. Memetik bakış açısına göre ise, tırtıllar ve kelebekler kadar birbirlerini tamamlayıcıdırlar. Yargılamak yerine, bir şekilde yanlışlıkla bir replikatör oluşturduğumuzu ve replikatörlerin bir şey onları durdurana dek çoğalmaya devam edeceğini kaydediyoruz.
Replikatörler de evrilecek. Özellikle etkili bir terörist stratejisi geliştiren bazı Afganlar, memin daha çok Amerikalıya yayılmasına yardımcı olur, zira ortaya çıkan öfke Terörle Savaşı besler. Amerikan bombardımanı sıklaştığında, saldırının radikalleştirdiği tüm Afgan köylüleri, Khalid’in (Şeyh Halid Hakkani mi) geliştirdiği yeni taktiği hatırlayacak ve tek tük Amerikalı öldüren eski sıkıcı taktikler yerine yenisini uygulayacak. Özellikle galeyana getirici bir misilleme çağrısıyla ekranda beliren Amerikalı televizyon yorumcusu, sözlerinin parti platformlarında kabul gördüğüne ve savaş yanlısı gazeteler tarafından yinelendiğine tanık olacak. Bir yandan her iki tarafın barış yanlıları gerginliği ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yanda mem yaratabildiği kadar nefret yaratmak için çaba harcar ve nihayetinde insanlar Müslümanları daha da öfkelendirmek için Amerikan bombalarına domuz yağı koymayı önermeye başlar.
Gelelim Tumblr’a.
Tumblr’ın arayüzü, başkalarının gönderileri hakkında yorum yapmanıza kendiliğinden izin vermiyor. Bunun yerine, kendi yorumunuzu ekleyerek onları paylaşabiliyorsunuz. Birine aptal olduğunu söylemek istiyorsanız, tek seçeneğiniz, altına “aptalsın” mesajıyla tüm gönderisini arkadaşlarınızla paylaşmaktır.
Bu sistemi kim icat ettiyse, ya memetikleri anlamadı ya da memetikleri fazla iyi anladı.
Olan şey şu – birisi Tumblr standartlarına göre tartışmalı bir açıklama yapar, örneğin “Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun”. Yavru kedi fotoğrafı paylaşan biri bunu görür, kan beynine sıçrar ve Doctor Who fanlarına söverek takipçileriyle paylaşır. Yavru kedi fotoğrafı paylaşanlar sosyal ağda grup halinde gezindiklerinden, çok geçmeden yavru kedi fotoğrafı paylaşan herkes yavru kedi fotoğrafı paylaşanlara edilen hakareti görür – hepsi kendilerini savunmak için yorum yazma ihtiyacı hissedeceğinden, çok geçmeden hepsi konuyu on farklı yönden görür. Ağır hakaretler Doctor Who fanlarına ulaşır ve müthiş derecede rencide eder, bunun üzerine fanlar bu yazılanları aralarında paylaşırlar, hem de, başta düşmanlığa ilham vermekle kalmayıp, herkes görsün diye gönderilerinde nefret dolu hakaretlere yer verip daha da husumete yol açan yavru kedi fotoğrafı paylaşanları daha da kınayarak. Dolayısıyla, sayfanızda gördüklerinizin yarısı gerçekten görmek istediğiniz bir şeyken, diğer yarısı şuna benzeyen alternatif hakaret kuleleridir:
-Her ne pahasına olursa olsun Doctor Who fanlarını yavru kedi fotoğrafı paylaşanlardan koruyun!
-Katılıyorum. Doctor Who fanıyım ve yavru kedi fotoğrafı manyaklar bok çukuruna doluşsun.
-CİDDEN Mİ? CİDDEN SATAŞACAK MISINIZ? Ben kendi halimde yavru kedi fotoğrafı paylaşıyorum, siz kalkmış gerzek Dalek fotoğraflarıyla beni spamletiyorsunuz. Şimdi de kendinizi ezilen tarafmış gibi göstermeye mi çalışıyorsunuz? Hasta ettiniz be!
-En azından Dalek fotoğrafları 7-24 kedi görmekten daha ilginç. Ayrıca şunu bil ki ben beyaz bir birey değilim ve Doctor Who fanlarının seni hasta ettiğini söylediğinde, beyaz olmayan bireyleri hastalığa benzetmiş oluyorsun. Sen şimdi bizi imha etmek filan da istersin. Zaten ‘cis’, beyaz, yavru kedi paylaşan aşağılık bir erkek bireyden daha ne beklenir ki?
-İmha etmekten filan bahsedenler genelde Dalekçi gudubetlerdir.
-Cahillik var ya! Neyse konuşmuyorum…
-Yavru kedi paylaşanların ne kadar cahil olduklarını herkese göstermek için paylaşalım.
– Yavru kedi paylaşanları hedef gösteren her şeyi paylaşırım.
-Doctor Who fanlarının nasıl beyaz olmayan bireylere karşı birleşip çete kurduklarını ve onlara cahil dediklerini göstermek için paylaşalım.
Esasında, yazmaya başladığım PETA hikayesinin başına şu geldi.
Sonra iç çekip, sayfayı aşağıya kaydırırsınız. Tabii Doctor Who fanıysanız, iç çekersiniz, suçlamalara dayanamazsınız ve “Toplaşıp bize karşı çete oluşturanın ilk siz olduğunu herkes biliyor, şimdi kalkıp da **BİZİ** suçlamaya çalışmayın” yorumuyla paylaşırsınız.
Bazen Tumblr sosyal adaletiyle dalga geçiyorum, ama aslında sorun Tumblr sosyal adaletiyle ilgili değil, yapısal. Tumblr’daki her topluluk, bir şekilde, kendini o topluluğu aşağı çekmeye adamış insanların başına musallat oluyor. Küçük Tumblr rasyonalist topluluğu, bir şekilde, rasyonalistlerden nefret eden ve onların acı çekmesini isteyen kendilerinden daha küçük Tumblr insan topluluğunu bir şekilde kendine çekiyor, biraraya getiriyor ve sürekli olarak paylaşıyor (iyi niyetli ve zeki eleştirmenler, sizden bahsetmiyorum). Bunu, her tehlike altındaki nadir gece örümceği türünün, sadece tek bir örümcek türünü parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş bir parazite ev sahipliği yaptığı ve parazitlerin de sırf onları parazitleştirmek için milyonlarca yıldır evrimleşmiş parazitlere ev sahipliği yaptığı yağmur ormanı ekosistemlerinden birine benzetebiliriz. Tumblr sosyal adaleti her şeyden daha kötüyse, bunun nedeni daha çok herkesin bir ırkı ve cinsiyeti olduğu ve böylece topu ateşleyip herkesi vurmak daha kolay olduğu içindir.
Tumblr’ın gönderi paylaşma politikası, onu öfke yoluyla yayılan toksoplazma tarzı memler için cehennem haline getiriyor. Klasik evrim tahakkümünü temel alırsak, memler öfke ile yayılırlarsa, giderek olabildiğince daha fazla öfkeye yol açacak hale geliyorlar.
Daha doğrusu, bu memlerin birçok uyarlamasından sadece biridir. Bu toksoplazma metaforunun güvenilirliği zorladığının farkındayım, bu yüzden öfke memleri fikrini herkesin kabul edebileceği tek parça memetiğe bağlamak istiyorum.
Meme tipik bir örnek – aslında tartışılan neredeyse tek örnek – zincirleme mektuplardır. “Bu mektubu on kişiye gönder, başarıya ulaşacaksın. Göndermezsen yarın öleceksin.” Böylece mektup çoğalır.
Aynı şekilde çoğaldıklarına dair kanıt bulabilseydik, toksoplazma memlerimizle filan doğru yolda olduğumuza dair yararlı bir kanıt olabilirdi.
Tumblr hesabınız yoksa, “günün meselesini paylaşmayan herkes işe yaramazdır” savaşlarını kaçırmış olabilirsiniz. Ferguson tartışmasının zirvesinde geçen birkaç hafta boyunca, insanlar sürekli olarak Ferguson’la ilgili içerikleri yeterince paylaşmadıkları için veya (allah muhafaza!) Ferguson’la ilgili çok fazla içerik paylaştıkları için birbirlerini suçladı. İş öyle bir boyuta geldi ki, sanat blogları ile yavru kedi fotoğraflarını paylaşan çeşitli yavru kedi blogları yükselen tansiyonu farketmişti (Yavru kedi bloglarına duyulan nefretten bahsederken şaka yaptığımı sanmıştınız ama ben hiç şaka yapmam). Şimdi günün meselesi Pakistan olmuş.
Örneklere bakalım:

“arkadaşlar şu anda fergusonla alakalı olmayan şeyleri paylaşıyorsanız lütfen onları beklemeye alın. lütfen dikkatimizi daha önemli şeylere verelim. fandomlardan konuşmanın veya espri yapmanın zamanı değil haksızlıklardan bahsetmenin zamanı.” [kaynak]

“herkes fandom ya da mizah saçmalıklarını paylaşmayı bırakıp pakistan’la ilgili bir şeyler okuyup bilgi edinebilir ve paylaşabilir mi lütfen çünkü herkes içinde yaşama ayrıcalığına sahip olduğunuz güvenli balonlarınıza sahip değil” [kaynak]

“Eğitimsizseniz bunu bir bahane olarak kullanmayın. “Taraf seçmiyorum çünkü hikayenin tamamını bilmiyorum” demeyin, çünkü taraf seçmemek Wilson’ı desteklemektir. Onu desteklemekle ırkçı tarafta oluyorsunuz… Bu durumu görmezden gelmek sizi baya sakata getirir. Irkçı değilseniz, “ama ben ırkçı değilim!!” demek yetmez. Bilgilenin ve paylaşabileceğiniz her şeyi paylaşın.” [kaynak]

“nasıl bu kadar boş bir insansın? Seni eskiden severdim. peşaverle ilgili ağzını açmazken konu zutara yada bellarke oldu mu bülbül kesildin. senden hiç beklemediğim hal de paylaştığın başka gönderilerde var ama onları şimdi tartışmıycam. Tamam anladık yaşın 19da, daha iyi bir insan olamazmısın bari?” [kaynak]

“beyazsanız, “ferguson hakkında yazmamam umursamadığım anlamına gelmez!!!” gibi gönderileri paylaşmadan önce durup bir düşünün: canınız istemiyorsa bunları dikkate almama ayrıcalığınız var. başka şeylere odaklanma ayrıcalığına sahip olmayanları düşünün. neden insanların sizin bunu “önemsediğinizi” bilmelerinin, sizin için bilgilendirmekten ve destek göstermekten daha önemli olduğunu düşünün. düşünün ki kabızlık sizi kaskatı etmiş.” [kaynak]

“Ferguson, Ayotzinapa, Kuzey Kore vs.’yi paylaşan ve Peşaver’i paylaşmayan herkes, ciddi şekilde kendinizden utanmalısın.” [kaynak]

“Başıma bir şey gelmeycekse, hayatlarında olumsuzluk istemedikleri ve anksiyete sahibi olmak istemedikleri için fergusonla ve dünyadaki farkındalıkla ilgili gönderileri paylaşmak istemeyen insanlar olduğunu okuyorum. Mutlu olmak için Tumblr’a kaçıyorlarmış, saçmalığa bak. Düşünsenize evinden dışarı adım atarsa silahla vurulmaktan korkup da ölen insanlar varken, bizimki bir fotoğraf bile paylaşamazmış, yoksa üzülürmüş?? Ödleğe bak ödleğe.” [kaynak]
Yüzlerce insanın aynı şakayı (“Sanırım bazıları bloğumu okumayı bıraktı çünkü [gündemle ilgili] çok konuşuyorum.”) yaptığı “kendi kendini imha eden plastik poşetler” Tumblr etiketine bakın. Sanırım plastik poşet şu anda kendini imha ediyor.”)
Bayağı etkileyici. İlk kez bir zincirleme mektubun dışında, memetik derebeylerimizin tüm bahanelerinden kurtulup açıkça “BUNU YAYMAZSAN GERZEKSİN VE HERKES SENDEN NEFRET EDECEK” diye bağırdığını görüyorum.
Ama bu sözler sadece epistemik parazit ekolojisinin isteyebileceği en lezzetli yiyecek kaynağı olan tartışma ortamına yöneltildiği için işe yarıyor,(But it only works because it’s tapped into the most delicious food source an ecology of epistemic parasites could possibly want – controversy,)
Hayır kurumları hakkında daha sık yazabilmeyi isterdim. Feministler hiç yapmadıkları bir şey yapıp, gerçek tecavüz iddialarını öne çıkarmayı isterdi. Polis vahşetini protesto edenler, beyazların polisi daha da desteklemeyeceği şaibesiz vakalara odaklanmak isterlerdi. PETA bile bir kez olsun iyi olmayı tercih ederdi. Ancak pek olacak şeyler değil bunlar. İşin içindekiler başarısızlığa uğramak isteyen kötü insanlar olduğu için değil. Medyayı takip eden halk aptal olduğu için bile değil. Sebebi bilgi içeren hiçbir ortamın sizin dostunuz olmaması.
Jai’nin Ayinlerini hatırlamaya çalışalım: “Hemen hemen hiç kimse şeytan değildir; hemen her şeyin kanadı bir kez kırılmıştır”. Çünkü savaşımız insanlara karşı değil; yönetimlere, hükümranlıklara karşıdır.
VI.
Bir süre önce, kalabalıklardan oluşan her karmaşık sistemde, sistemin çok da fazla bireylerin istedikleriyle bağdaşmayan kendi kaotik dürtülerine göre hareket ettiğini vurgulayan Molok Meditasyonları başlıklı bir gönderi paylaştım. Klasik örnek, her iki mahkumun da işbirliği-işbirliği stratejisini tercih etmesine rağmen genelde ihanet-ihanet stratejisini seçtiği Tutsak İkilemidir. Bu kötücül koordinasyonsuzluğu, Ginsberg’in Molok’u tasviriyle karşılaştırıyorum: kapitalizmin şeytani ruhu tosladı.
TWITTER EKRAN GORUNTUSU
Ünlülerden kurtulmamıza izin vereceğini bilsem National Conversation Topic Czar bağışlardım.
Steven, o yüce bilgeliğiyle bize ortada National Conversation Topic Czar diye bir şeyin olmadığını hatırlatıyor. Bazı konuların ulusal önem kazanması, diğerlerinin gazetelerin sekizinci sayfasında küçük puntolara indirgenmesi, yeni bir koordinatsız süreçten kaynaklanmaktadır. “Basın Eric Garner yerine Ferguson’u vermeye karar verdi” dediğimizde, hedefe yönelik kararlar veremeyen bir varlığı anlıyor ve antropomorfize ediyoruz.
Bir süre önce, sol eğilimli gazetecilerin buluştuğu ve fikir alışverişinde bulunduğu kapalı bir grup olan JournoList‘le ilgili küçük bir skandal meydana geldi. Sanırım muhafazakar yorumlar “liberal medyayı yöneten gizli komplo ortaya çıktı!” şeklindeydi. Keşke haklı olsalardı. Liberal medyayı yöneten gizli bir komplo olsaydı, hepsi ırkçı polis vahşetiyle ilgili farkındalık yaratmak, en şaibesiz ve sempati uyandıran davayı seçmek ve ilerleyen iki ay boyunca sürekli haber başlığı yapmak istediklerine karar verebilirlerdi. Sonra herkes olayın gerçekten çok acımasız ve ırkçı nitelikte olduğunu kabul eder ve bir sonuç alınabilirdi.
Oysa, birçok gazeteci polis vahşeti konusunda farkındalık yaratmak istese de, koordinasyonsuzlukları göz önüne alındığında, yapabilecekleri pek birşey yok. Genel yayın yönetmenlerinden biri Eric Garner’la ilgili bir hikaye yayınlayabilir, ancak diğerlerinin arasından sıyrılacak bir yönü yoksa, insanların bu hikayeyi okumalarının tek nedeni, buna önem atfetmekle doğru bir şey yapıyor olmaları ve insanlara yardım etmeleri olacaktır. Oysa bunu “hayır kurumları” yapıyor zaten. Bloglarımdan gayet iyi biliyorsunuz ki hayır kurumlarına rağbet yok. Birkaç kişi ta derinlerden sıkıntılı bir şey mırıldanıyor, ama ne siyahlar ne de beyazlar, “davayla ilgili son gelişmeleri almak için yerel haber kanalını izlemeye devam et” tadında bir ilgi gösteriyor.
Liberal stratejistlerin oturup “polis vahşeti karşıtı kampanya için örnek teşkil edecek bir dava” seçeceği fikri saçmalıktan öteye gidemez. Koordinasyonsuzluğun somutlaştırılmış ruhu ve dürtüleri duvardan duvara çarpan Molok, canı ne isterse onu yazacak. Takipçi ve reklam parası isterlerse medya bunu onlara verecek.
Polisin vahşeti ve ırkçılıkla mücadele için seçilebilecek en kötü ama örnek teşkil eden davanın aslında elimizdeki tek örnek teşkil eden dava olmasının tesadüf olmadığı anlamına gelir bu. Tecavüz kurbanlarına inanılan olabilecek en kötü örnek teşkil eden davaların aslında sonunda viral haline gelen davalar olması tesadüf değildir. Fabrika çiftçiliği hakkında ne zaman bir haber duysak, bunun birinin o yaptığı şeye sempati beslediğimiz zamana denk gelmesi tesadüf değildir. Tesadüf değildir, rastlantı bile değildir, düşmanın işidir. Molok’a göre aktivistler kendi mezarlarını kazmaları için karşı konulmaz bir şekilde özendiriliyorlar. Medya da onlara yardım etmek için karşı konulmaz bir şekilde teşvik ediliyor.
Kaybolan, fabrika çiftçiliği veya tecavüzle savaşmak gibi basit şeylerde anlaşmaya varma becerisidir. Kaybolan hepimizin istediği şeyler hakkında konuşabilme becerisidir. Devletin kurumlara sağladığı ayrıcalıkları sona erdirmek. Siyasi bölgelerde seçimleri adilleştirmek. Pedofil rahipleri kiliseden men etmek. Hapishane tecavüzlerinin önüne geçmek. Hükümet yolsuzluğunu ve israfını cezalandırmak. Açlıktan ölen çocukları beslemek. Vergi kanununu sadeleştirmek.
Ama aynı zamanda kaybolan, birbirimizle dayanışma ve birbirimize saygılı davranma becerimizdir.
Molok’a göre, herkes, bizi ayrıştıran şeyleri, bu ayrıştırıcı ögeleri daha da belirginleştirecek şekilde ısrarla didiklemeyi tercih ederek, görmezden gelmek için karşı konulmaz bir istek duyar. Irk ilişkileri tarihinin en düşüklerinde seyretmesinin sebebi, beyazlar ve siyahların pek çok konuda anlaşamaması değil, medyanın beyazlar ve siyahların en anlaşamadığı tek konuyu bulabilmek için canını dişine takıp herkesin tek konuştuğu konunun bu olmasını sağlaması. Erkek hakları aktivistleri ve feministlerin birbirlerinden nefret etmelerinin sebebi, farklı cinsiyetlerden insanların düşünce biçimlerinde büyük ayrışmalar olması değil, bu ayrışmalardan her iki tarafın sadece en uç örneklerinin ve yalnızca karşı tarafa saldırı etiketiyle verilenlerinin ilgiyi çekiyor olması.
İnsanlar eski tip yazılı basın gazetecilikten yeni sosyal medya dünyasına ve ona hizmet etmek için uyarlanmış sitelere geçişten bahsediyor. Bunlar hızlı, duyarlı ve tartışmaların gücünü daha yeni keşfetmeye başlıyor. Bunlar ışıktan hızlı memetik evrimdir ve omega noktası, dünyada en tartışmalı ve zararlı sorunları aramak için optimize edilmiş bir makinedir, kimsenin başka hiçbir şeyden konuşamamasını sağlar. Geriye az sayıda kalmış işbirliği, bipartizanlık ve sosyal güven parçalarını yakarak para yaratan bir motor.
Molok’un gözlerini kısıp, dünyanın enginliğini izlediğini düşünün, kardeşi kardeşe kırdırabilecek, kocayı karısına karşı çevirebilecek her şey için teakkuzda. Nihayet şuna karar verir: “HİÇKİMSENİN BİRBİRİNDEN NEFRET ETMEDİĞİ NE VAR BİLİYOR MUSUNUZ? KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ. ÖYLE BİR HİKAYE BULAYIM Kİ, HERKES KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ YÜZÜNDEN BİRBİRİNDEN NEFRET ETSİN.” Ertesi gün dünyadaki gazete manşetlerinin yarısı “Siyaseten Doğruculuk Polisi Kuş Gözlemciliğinin Farkında mı?” yazarken, diğer yarısı “Kuş Gözlemciliği Irkçı bir Eylem midir?” yazar. Sonra kuş gözlemcileri, kuş gözlemcisi olmayanlar ve farklı kuş gözlemciliği alt grupları, önümüzdeki altı ay boyunca birbirlerine kısır döngü içinde birbirini besleyen zehir zemberek dilde saldırılar düzenler ve her şey karşılıklı ölüm tehditleriyle ve daha önce masum bir faaliyetken I. Dünya Savaşı tarzı hendek savaşlarıyla sonuçlanır.
(Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Dinleyin: “HANGİ KONUDA DAHA KİMSE BİRBİRİNDEN NEFRET ETMİYOR BİLİYOR MUSUNUZ? VİDEO OYUNU.”


Posted

in

Tags:

Comments

Leave a Reply